Category Archives: Haberler

Er Ekinci’nin ailesi intihara inanmadı

18-06-2010 Star Gazete     
 Tunceli merkeze bağlı Sütlüce Karakolu’nda intihar ettiği söylenen Jandarma Er Metin Ekinci’nin ailesi, oğullarının kendisini öldürdüğüne inanmıyor.

Ekinci’nin, sırtından giren bir kurşunla yaşamını yitirdiğini vurgulayan ailesi, “Kemer üzerinden vurulmuş ve kurşun göğsünden çıkmış. Otopsi raporunu beklemeden olayın intihar olduğunu söyleyen askeri yetkililerden açıklama bekliyoruz.” dedi.

Askere 4 ay önce giden Metin Ekinci, 15 Haziran günü hayatını kaybetti. Yapılan açıklamalarda intihar ettiği söylendi. Ancak aile, aynı görüşte değil. Muş’taki Kale Mezarlığı’na defnedilmeden önce cenazeyi inceleyen Ekinci ailesi, oğullarının, sırtından vurulduğunu, kurşunun göğsünden çıktığını görmüş.

Adli tıp raporu beklenmeden olayın intihar olarak ilan edilmesine tepki gösteren Metin Ekinci’nin amcası Kenan Ekinci, “Canımızdan can alındı. Biz askerliğimizi yapmış vatandaşlar olarak, biliyoruz ki G3 mermisinin girdiği yer, sadece kendi oyuk deliğini açacak şekilde, çıktığı yer ise patlatacak şekildedir. Olayın aslını öğrenmek istiyoruz. Yetkililerden açıklama bekliyoruz. Gerekirse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuracağız. Bu, kesinlikle intihar değil. Adli Tıp Raporu gelmeden, bunun intihar olarak yayınlanması utanç verici bir olaydır” şeklinde konuştu.

Baba Abdurrahman Ekinci de hadisenin intihar olmadığından emin. Evlat acısı sebebiyle konuşmakta zorlanan Ekinci, “Ben şimdi konuşacak durumda değilim. Benim kardeşlerim ne söylemişse doğrudur. Aynen o sözlerin arkasındayız” ifadelerini kullandı.

Vanlı asker karakolda intihar etti

06-09-2010    

taraf.com.t

Kastamonu İl Jandarma Komutanlığı’nda askerlik yapan Bitlis Ahlat nüfusuna kayıtlı er Celal Timur’un ‘intihar’ ettiği iddialarına inanmayan baba Nurettin Timur, son zamanlarda artan asker intiharlarına dikkat çekerek, ‘Son zamanlarda sık sık asker intiharı haberleri duyuyoruz. Ama dikkat çekici bir nokta var ki oda ölen askerlerin neredeyse tamamının Kürt ailelerin çocuklarının olması. Ölüm sadece Kürt halkının askerlik yapan evladına mı var? Neden özellikle Kürt askerler ölüyor’ diye sordu.

Son dönemlerde artan ve çoğunluğunu Kürt çocuklarının oluşturduğu ‘asker intiharları’na bir yenisi daha eklendi. 22 Temmuz günü Kastamonu İl Jandarma Komutanlığı’nda askerlik yapan Celal Timur isimli Bitlis’li erin nöbet kulübesinde ölü bulunduğu iddia edildi. İddialara göre er Timur G3 tüfeğiyle çenesinden ateş ederek intihar etti. Ancak anlatılanlara inanmayan ve çocuklarının öldürüldüğünü düşünen Timur’un ailesi İHD Bitlis Temsilciliğine başvurarak hukuki yardım talebinde bulundu.

‘Oğlum her Kürt genci gibi yurtseverdi Kürtçe okur parti çalışmalarına katılırdı’

İntihar ettiği iddia edilen Timur’un babası Nurettin Timur son zamanlarda artan asker intiharlarına dikkat çekerek, ‘Son zamanlarda sık sık asker intiharı haberleri duyuyoruz. Ama dikkat çekici bir nokta var ki oda ölen askerlerin neredeyse tamamının Kürt ailelerin çocuklarının olması. Ölüm sadece Kürt halkının askerlik yapan evladına mı var? Neden özellikle Kürt askerler ölüyor’ diye sordu. Olayın yaşandığı gün oğlunun evi arayarak uzun uzun sohbet ettiğini, ailesinden para istediğini, bir sıkıntısı olmadığını belirttiğini söyleyen baba Timur, ‘Oğlumun bize yansıyan hiçbir problemi yoktu. Ne askerlikten önce, ne de askerlikte bize bir problemi olduğunu söylemedi. Her zaman sevecen ve güler yüzlüydü. Her Kürt genci gibi oda yurtsever bir gençti, parti çalışmalarına katılır, Kürtçe okur, dilini geliştirmek için uğraş verirdi. Hayat dolu bir çocuktu’ şeklinde konuştu. Baba Timur oğlunun askerlik ile bir problemi olmadığını dile getirerek bir an önce askerlik yapıp bitirmek için uğraştığını belirtti.

Çenesinin altından vurulmuş dendi ancak kurşun izi alnında çıktı

Er Timur’un ölümünün ardından aile, kendilerine Celal Timur’un nöbet kulübesinde kendini G3 ile çenesinin altından ateş ederek intihar ettiğini söylediklerini belirtti. Ancak hem baba Timur hem de anne Hanım Timur oğullarının cenazelerine baktıkları zaman kurşunun alından girip arkadan çıktığını gördüklerini söyledi. Baba Timur, ‘Kurşun iddia edildiği gibi çeneden girmemişti. Alnından girmiş arkadan çıkmıştı. Ayrıca yakın mesafeden ateş edilmediği belliydi, çünkü alnındaki yarada yanma ya da barutun tahriş izine rastlamadık ve kurşunun çıkış yerinin küçük olduğunu gördük. Bir G3 yarasına benzemiyordu’ diyerek oğlunun öldürülebilmiş olacağından şüphelendiklerini söyledi.

‘Oğlumuza daha silah verilmemişti’

Usta birliğinin altıncı gününde iken yaşamını yitiren Celal Timur’un ailesi çocuklarının ölümünden önce arayarak henüz kendisine silah verilmediğini söylediğini, ‘Kendisine silah verilmeyen biri nasıl olurda nöbet kulübesinde kendi silahıyla intihar eder’ diyerek tepki gösterdi.

Şüpheli sohbetler

Celal Timur’un yurtsever bir genç olduğunu dile getiren ailesi uzun süreden beridir siyasi parti çalışmalarında yer aldığını ve aktif olarak çalıştığını söyledi. Timur’un annesi Hanım Timur, Kütahya’da acemi birliğini yapan Celal Timur’un kendilerine bir yüzbaşı ve bir uzman çavuştan bahsettiğini söyleyerek, ‘Oğlum bize telefonda ‘burada bir yüzbaşı ve bir uzman var bana karşı çok iyiler, onlarda Kürtmüş geceleri sabahlara kadar Kürtçe sohbet ediyoruz’ dedi. Bende ona ‘oğlum onlara kanma, seni tuzağa düşürmeye çalışıyorlar’ dedim ama beni dinlemedi. En son acemi birliği bitince yüzbaşı ve uzman ile vedalaşmaya gitti. Ama biri hastaymış ötekinin tayini çıkmış’ diyerek oğullarının Kütahya’da hakkında rapor tutulduğunu ve Kastamonu’da kasıtlı olarak öldürüldüğünü iddia etti.

Oğullarının otopsi raporlarının kendilerine ulaşmadığını, ulaştığı zaman hukuki girişimlerde bulunulacağını söyleyen aile, ‘Oğlumuz öldürüldü. Rapor bize ulaştığı zaman gerekli hukuki girişimlerde bulunacağız. İnşaallah sebep olanların Allah belasını verecek’ dedi.

Bitlis’in Ahlat ilçesinin Yoğurtyemez köyüne getirilen cenaze aile tarafından köy mezarlığına defnedilmişti.

SİNAN AYGÜL
BİTLİS-DİHA

‘Ölüm sadece Kürt askerlere mi var?’

31-08-2010

Kastamonu İl Jandarma Komutanlığı’nda askerlik yapan Bitlis Ahlat nüfusuna kayıtlı er Celal Timur’un ‘intihar’ ettiği iddialarına inanmayan baba Nurettin Timur, son zamanlarda artan asker intiharlarına dikkat çekerek, ‘Son zamanlarda sık sık asker intiharı haberleri duyuyoruz. Ama dikkat çekici bir nokta var ki oda ölen askerlerin neredeyse tamamının Kürt ailelerin çocuklarının olması. Ölüm sadece Kürt halkının askerlik yapan evladına mı var? Neden özellikle Kürt askerler ölüyor’ diye sordu.

Son dönemlerde artan ve çoğunluğunu Kürt çocuklarının oluşturduğu ‘asker intiharları’na bir yenisi daha eklendi. 22 Temmuz günü Kastamonu İl Jandarma Komutanlığı’nda askerlik yapan Celal Timur isimli Bitlis’li erin nöbet kulübesinde ölü bulunduğu iddia edildi. İddialara göre er Timur G3 tüfeğiyle çenesinden ateş ederek intihar etti. Ancak anlatılanlara inanmayan ve çocuklarının öldürüldüğünü düşünen Timur’un ailesi İHD Bitlis Temsilciliğine başvurarak hukuki yardım talebinde bulundu.

‘Oğlum her Kürt genci gibi yurtseverdi Kürtçe okur parti çalışmalarına katılırdı’

İntihar ettiği iddia edilen Timur’un babası Nurettin Timur son zamanlarda artan asker intiharlarına dikkat çekerek, ‘Son zamanlarda sık sık asker intiharı haberleri duyuyoruz. Ama dikkat çekici bir nokta var ki oda ölen askerlerin neredeyse tamamının Kürt ailelerin çocuklarının olması. Ölüm sadece Kürt halkının askerlik yapan evladına mı var? Neden özellikle Kürt askerler ölüyor’ diye sordu. Olayın yaşandığı gün oğlunun evi arayarak uzun uzun sohbet ettiğini, ailesinden para istediğini, bir sıkıntısı olmadığını belirttiğini söyleyen baba Timur, ‘Oğlumun bize yansıyan hiçbir problemi yoktu. Ne askerlikten önce, ne de askerlikte bize bir problemi olduğunu söylemedi. Her zaman sevecen ve güler yüzlüydü. Her Kürt genci gibi oda yurtsever bir gençti, parti çalışmalarına katılır, Kürtçe okur, dilini geliştirmek için uğraş verirdi. Hayat dolu bir çocuktu’ şeklinde konuştu. Baba Timur oğlunun askerlik ile bir problemi olmadığını dile getirerek bir an önce askerlik yapıp bitirmek için uğraştığını belirtti.

Çenesinin altından vurulmuş dendi ancak kurşun izi alnında çıktı

Er Timur’un ölümünün ardından aile, kendilerine Celal Timur’un nöbet kulübesinde kendini G3 ile çenesinin altından ateş ederek intihar ettiğini söylediklerini belirtti. Ancak hem baba Timur hem de anne Hanım Timur oğullarının cenazelerine baktıkları zaman kurşunun alından girip arkadan çıktığını gördüklerini söyledi. Baba Timur, ‘Kurşun iddia edildiği gibi çeneden girmemişti. Alnından girmiş arkadan çıkmıştı. Ayrıca yakın mesafeden ateş edilmediği belliydi, çünkü alnındaki yarada yanma ya da barutun tahriş izine rastlamadık ve kurşunun çıkış yerinin küçük olduğunu gördük. Bir G3 yarasına benzemiyordu’ diyerek oğlunun öldürülebilmiş olacağından şüphelendiklerini söyledi.

‘Oğlumuza daha silah verilmemişti’

Usta birliğinin altıncı gününde iken yaşamını yitiren Celal Timur’un ailesi çocuklarının ölümünden önce arayarak henüz kendisine silah verilmediğini söylediğini, ‘Kendisine silah verilmeyen biri nasıl olurda nöbet kulübesinde kendi silahıyla intihar eder’ diyerek tepki gösterdi.

Şüpheli sohbetler

Celal Timur’un yurtsever bir genç olduğunu dile getiren ailesi uzun süreden beridir siyasi parti çalışmalarında yer aldığını ve aktif olarak çalıştığını söyledi. Timur’un annesi Hanım Timur, Kütahya’da acemi birliğini yapan Celal Timur’un kendilerine bir yüzbaşı ve bir uzman çavuştan bahsettiğini söyleyerek, ‘Oğlum bize telefonda ‘burada bir yüzbaşı ve bir uzman var bana karşı çok iyiler, onlarda Kürtmüş geceleri sabahlara kadar Kürtçe sohbet ediyoruz’ dedi. Bende ona ‘oğlum onlara kanma, seni tuzağa düşürmeye çalışıyorlar’ dedim ama beni dinlemedi. En son acemi birliği bitince yüzbaşı ve uzman ile vedalaşmaya gitti. Ama biri hastaymış ötekinin tayini çıkmış’ diyerek oğullarının Kütahya’da hakkında rapor tutulduğunu ve Kastamonu’da kasıtlı olarak öldürüldüğünü iddia etti.

Oğullarının otopsi raporlarının kendilerine ulaşmadığını, ulaştığı zaman hukuki girişimlerde bulunulacağını söyleyen aile, ‘Oğlumuz öldürüldü. Rapor bize ulaştığı zaman gerekli hukuki girişimlerde bulunacağız. İnşaallah sebep olanların Allah belasını verecek’ dedi.

Bitlis’in Ahlat ilçesinin Yoğurtyemez köyüne getirilen cenaze aile tarafından köy mezarlığına defnedilmişti.

SİNAN AYGÜL
BİTLİS-DİHA

MP-5’le başının arkasından nasıl ateş etti?

Askerde “psikolojik problemleri var” denilerek silah verilmeyen ve daha sonra “intihar etti” denilen Er Caner Bahar’ın ölümünün üzerinden 18 ay geçti. Ancak soruşturma hala tamamlanmadı. Aile intihara inanmıyor. Raporlar, cinayete işaret ediyor. Bahar’ın MP-5 ile mermi alnından çıkacak şekilde kafasına nasıl ateş ettiği bilinmiyor.

Etkin Haber Ajansı / 28 Ağustos 2010 Cumartesi, 14:54

İSMİNAZ ERGÜN- Kastamonu’ya bağlı Bozkurt İlçe Jandarma Komutanlığı’nda askerliğini yaparken 4 Şubat 2009’da “intihar ettiği” iddia edilen er Caner Bahar’ın ölümünün ardından açılan soruşturma halen tamamlanmadı. “Psikolojik problemleri var” denilerek silah dahi verilmeyen Er Bahar’ın MP-5 silah ile intihar ettiği söyleniyor. Ancak raporlar çelişki ve kuşkularla dolu. Otopsi raporuna göre mermi alnından çıkmış. Olay yerinde, iki ayrı silahtan atılan iki ayrı mermi bulundu. Ellerinde barut izine rastlanmadı. Jandarma komutanı hakkında, “askerlere eziyet ettiği” gerekçesiyle açılmış iki ayrı soruşturma olduğu ortaya çıktı.

KARAKOL KOMUTANI: AÇIĞI ÖDE YOKSA ÖLDÜRÜRÜM

1988 doğumlu er Caner Bahar, 2005 yılında annesini kaybettikten sonra anti depresan ilaçları kullanmaya başladı. 20 Mayıs 2008’de İzmir Bornova Jardarma Er Eğitim Komutanlığı’ndaki acemi birliğindeyken gittiği GATA’da “Ayda bir kıta hastanesi psikiyatri polikliniğinde kontrolü uygundur” raporu verildi. Bu rapora göre, hasta istemese bile komutanı tarafından mutlaka kontrole gönderilmesi gerekiyordu. Usta birliğine Kastamonu Bozkurt İlçe Jandarma Karakolu’na gönderilen Er Bahar, PDR kapsamında olduğu için silah verilmedi.

Bozkurt İlçe Jandarma Komutanı Mehmet Tesbihli, er Bahar’ın kantinde çalışmasını istedi, Bahar ise “Açık bana ödetilir” diyerek bu görevi istemedi. Ancak komutanının ısrarı ile kabul etmek zorunda kaldı. Komutanı Mehmet Tesbihli, daha sonra Er Bahar’ı “açığı öde yoksa seni öldürürüm” diyerek tehdit etti. Ardından Caner Bahar’ın ailesinin gönderdiği harçlıklara el konuldu.

Er Bahar’ın babası Ramazan Bahar, bu olayın ardından komutanının oğluna sürekli baskı, tehdit ve hakaretlerde bulunduğunu belirtiyor. Ramazan Bahar’ın anlatımlarına göre, Caner Bahar, her ay düzenli olarak kontrole gitmesi gerekirken komutan Mehmet Tesbihli buna izin vermedi. Ancak 4 ay sonra, “Kesinlikle şikayetini söylemeyeceksin. Söylersen tedavin devam ederse seni öldürürüm, ölümlerden ölüm beğen, karakola geri dönme” diyerek doktora gönderdi. Baba Bahar, durumu öğrenince Diyarbakır İl Jandarma Komutanlığı’nda çalışan bir tanıdığını aradı, bundan sonra oğlu tedaviye gönderildi.

Caner Bahar, doktordan döndükten sonra da komutanın hakaretlerine maruz kaldı. Tesbihli, karakol bahçesinde, diğer askerlerin önünde, Bahar’a “Ben sana doktorda şikayetlerini söyleme dediğim halde söylemişsin. Erkek adam olsan sana silah verirlerdi. Ben kız olsam seninle evlenmem” dedi.

‘OLAY ANLATILDIĞI GİBİ DEĞİL’

Tüm bu yaşananlardan kısa süre sonra Bahar ailesine acı haber verildi, er Caner Bahar’ın 4 Şubat 2009’da silah deposunda “intihar ettiği” söylendi. Ancak Bahar ailesi intihara inanmıyor. Baba Ramazan Bahar, “Olaydan iki gün önce oğlumla görüştüm ve bana Mart ayında izine geleceğini söyledi” diyor. Ramazan Bahar’ın kuşkuları, oğlunun bir asker arkadaşından gelen telefon ile daha da artıyor. Baba Bahar, arkadaşının “Olay size söylendiği gibi değil, peşini bırakmayın” dediğini anlatıyor.

İKİ AYRI SİLAH KULLANILMIŞ

Ayrıca, olay yeri, otopsi ve diğer raporlar ile tanıkların ifadelerindeki çelişkiler, ailenin şüphesini güçlendiriyor.

Raporlarda, Caner Bahar’ın, 4 Şubat 2009’da saat 06.20’de sağ şakağından MP-5 marka silahla kendini vurarak “intihar” ettiği belirtiliyor. Olay yeri olarak da silah deposu gösteriliyor. Oysa silahlıkta MP-5 marka otomatik silahtan atılan iki ayrı kovan ve bir mermi çekirdeği bulunuyor. “Makineli tabanca, kovan ve mermi çekirdeği tetkiki” raporunda “İki adet 9×19 mm çapında suç konusu kovanın (1+1) olmak üzere çap ve tiplerine uygun iki silahtan atıldıkları” tespit ediliyor. Raporda bir adet kovan ile deforme olmuş mermi çekirdeğinin “35461” seri numaralı silahtan atıldığı, ancak diğer kovanın ise “bilinmeyen” bir silahtan atıldığı ifade ediliyor.

MERMİ ALNINDAN ÇIKTI

Cinayet şüphesini arttıran en güçlü rapor ise Adli Tıp Kurumu tarafından hazırlanan otopsi raporu. Raporda, merminin bitişik atış mesafesinden girdiği belirtiliyor, merminin giriş yeri kulak üstü, çıkış yeri ise alın bölgesi olarak gösteriliyor.

Merminin alnından çıkabilmesi için kişinin kafasının arkasından ya da çapraz bir şekilde ateş etmesi gerekiyor. Ancak Caner Bahar’ın, yaklaşık 70 cm uzunluğunda ve 2,5 kg olan MP-5 silahla, mermi alnından çıkacak şekilde kafasına nasıl ateş ettiği yanıtlanamayan sorulardan birisi. Ayrıca, raporda mermi giriş yerinin “sağ kulak üstü” olduğu belirtiliyor. Cenazeyi gören amca Alattin Bahar ise sadece sol kulakta kurşun yarası gördüğünü söylüyor.

ELDE BARUT İZİNE RASTLANMADI

Er Bahar’ın kendini vurduğu iddia edilen silahta parmak izi tespiti de yapılamıyor. “Atış artığı analizi” ise başka bir çelişkiyi ortaya çıkarıyor. Analizde, Bahar’ın ellerinde “barut izi” olarak bilinen Sb (Antimon) elementinin tespit edilemediği belirtiliyor. Uzmanlar, elde biriken atış artıklarının miktarına göre, intihar olup olmadığını tespit edebiliyor.

Diğer yandan, soruşturma dosyasında, kullanılan silahın Bahar’a ait olduğu belirtiliyor. Oysa, Bahar’a psikolojik sorunları nedeniyle silah verilmiyordu.

KOMUTAN ASKERLERE IZDIRAP ÇEKTİRİYORDU

Baba Ramazan Bahar’ın, oğlunun ölümünden sorumlu tuttuğu Bozkurt İlçe Jandarma Karakolu Komutanı Mehmet Tesbihli’nin askerlere davranışları konusunda sicili temiz değil. Kastamonu Jandarma Alay Komutanlığı tarafından 2008 yılının Ekim ve Aralık aylarında karakolda yapılan denetlemelerde Tesbihli’ye iki kez “uyarı” cezası verilmiş.

Er Caner Bahar’ın ölümü nedeniyle hazırlanan soruşturma dosyasına giren “Gizli” ibareli disiplin soruşturmasında, Karakol Komutanı Mehmet Tesbihli’nin “askerlere çok kötü davrandığı” ve “personele ızdırap çektirdiği”, “erbaş ve erlerin tamamına korku ve panik yaşattığı, bu nedenle bir kısmının kendine zarar vermeyi düşündüğü”, “korku ve huzursuzluğa neden olduğu” için “uyarı” cezası aldığı belirtiliyor.

Keza, baba Bahar, oğlunun ölümünden 6 gün önce kendisini telefonla aradığını ve “Baba, komutan bana sürekli baskı yapıyor, hakaretlerde bulunuyor. Beni iyice bunalttı” dediğini aktarıyor. Ramazan Bahar, Komutan Mehmet Tesbihli’nin, birkaç kez tabancasını çekerek oğlu Caner’i öldürmekle tehdit ettiğine dair tanık askerlerin ifadeleri olduğunu belirtiyor.

Baba Ramazan Bahar, oğlunun intihar etmediğinden emin olduğunu söylüyor. Bahar, yargılama sürecinin başlamasıyla otopsi yapılması talebinde bulunacağını, bu nedenle oğlunun mezarını yaptırmadığını ifade ediyor.

AV. PETEK: ASKERİ YARGI BAĞIMSIZ VE TARAFSIZ DEĞİL

Ailenin avukatı Reşat Petek, Caner Bahar’ın ölümünün üzerinden 18 ay geçmesine rağmen, soruşturmanın tamamlanamadığına dikkat çekiyor. Petek, yargılamanın başlamamasını adil yargının makul sürede işlemediğinin açık bir göstergesi olduğunu belirtiyor. Avukat Petek, “Bu davaya hangi açıdan bakarsanız bakın büyük bir skandal ve faciadır” diyor.

Askeri yargının bağımsız ve tarafsız olmadığını kaydeden avukat Petek, şikayetçi olunmasa bile olayın soruşturulup 6 ay içerisinde davanın açılması gerektiğini söylüyor.

Av. Reşat Petek, hakkında şikayette bulundukları Karakol Komutanı Mehmet Tesbihli’nin, askerlere kötü muamele yapması nedeniye iki kez uyarı cezası aldığını hatırlatıyor, “Diyelim ki ilkinde ihtar ediyor, ikincisi nedir? Bu askeri hiyerarşi içinde hakkında işlem yapılmadığının çok açık bir belgesi. ‘Neden gereğini yapmadınız’ sorusunun cevabı yok” diyor.

Uzun yıllar Cumhuriyet Savcılığı yapan Av. Petek, raporlardaki ölüm saati ve yerinin çok çelişkili olduğuna dikkat çekiyor. Petek, “Psikolojik rahatsızlığı olduğu için silah zimmetlenmeyen birisi, askeri birlikte nasıl olurda silah deposuna giriyor ve MP-5 makinalı tabancayı alabiliyor?” diye soruyor.

DELİLLER ÇOK GÜÇLÜ

Av. Petek şöyle devam ediyor: “Şu ana kadar intihar olayını destekleyen bir birim yok. Ama tam aksine şüpheli komutan Mehmet Tesbihli’nin çelişkili beyanları var. Tesbihli, Caner’le en hassas konularda alay ediyor, hakaretlerde bulunuyor, intiharı sonradan görmüş gibi savunmalar veriyor, can çekişen bir hasta yerde dururken O’nu hastaneye götürmek yerine üzerini değiştirmek için eve gidiyor.”

Avukat Petek, olayın intihar olmadığı, en azından burada “ağır ihmalli kasıt altında ölüme neden olma” suçu oluştuğu kanaatinde olduklarını söylüyor, kuvvetli deliller olduğunu belirtiyor. Petek, “Bizim sabrımız taştı, müvekkilimizin sabrı taştı. Adalet bekliyoruz bir türlü gerçekleşmedi” diyor.

Asker ailesi açıklamaya inanmadı

İSTANBUL (23.08.2010)- Hakkari Çukurca’da, 20 Temmuz’daki çatışmada altı askerle birlikte hayatını kaybeden Bursalı piyade onbaşı Hakan Yutkun’un ailesi, Heronlar tarafından kaydedilen baskın görüntüleri ile ilgili Genelkurmay’ın yapmış olduğu açıklamayı yetersiz buldu.

Asker ailesi, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından dün yapılan açıklamanın kendilerini tatmin etmediğini söyledi. Genelkurmay, Hantepe saldırısındaki ihmallerle ilgili tam bir ay sonra yaptığı açıklamada iddiaları yalanlamıştı.

Hakan Yutkun’un babası Zafer Yutkun, Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılan açıklamanın kendilerini tatmin etmediğini ve inandırıcı gelmediğini söyledi. “Bu açıklama 20 gün önce de yapılabilirdi ve o zaman daha inandırıcı olurdu. Tabi bu açıklama bize daha çok yalanlama gibi geldi. Yapılan açıklamada, çatışma bölgesine yardım gittiğini ancak toz bulutu sebebiyle helikopterler iniş yapamadan geri dönmüş deniliyor. Fakat bir kaç saat sonra aynı helikopterler bölgeye gidiyor. Burada bulunan toz sis ve toz bulutları ne çabuk kalktı, bunu anlamak mümkün değil. Neden çatışma esnasında heronlar olay yerine gitmedi. Biz bu soruların cevabını bekliyoruz” dedi.

Er Kamalak’ın dosyası gizleniyor

İSTANBUL (14.08.2010)- Atış eğitiminde intihar ettiği ileri sürülen 2,5 aylık asker Volkan Kamalak için hazırlanan dava dosyasının tamamı Askeri Savcılık tarafından ailenin avukatına verilmiyor. Asker babası, “Neden gizliyorlar” diye soruyor.

Ağrı’nın Eleşkirt ilçesi 12. Mekanize Piyade Tugayı’nda 4 Eylül 2009’da herkesin gözü önünde intihar ettiği ileri sürülen er Volkan Kamalak’ın ölümü üzerindeki sis perdesi aralanmadı. Askeri Savcılık, duruşmasız “kovuşturmaya yer olmadığına” hükmetti. Ancak aile avukatının istediği dava dosyasının tamamının “gizlilik” gerekçesiyle verilmemesi şüpheleri büyütüyor.

Dosya kapatıldı

Ağrı 12. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı Askeri Savcılığı tarafından er Volkan Kamalak’ın ölümüyle ilgili yürütülen soruşturma, duruşmasız “kovuşturmaya yer olmadığı” iddiasıyla kapatıldı. Hakim Teğmen Askeri Savcı Yardımcısı Emrah Kırat’ın “Kovuşturmaya yer olmadığı kararı” şöyle:

“04.09.2009 tarihinde yapılan atış eğitiminde müteveffanın aniden atış alanından aşağıya doğru bir kaç metre indiği, ardından kendisine zimmetli G-3 piyade tüfeğini çene altına dayayarak tetiğe bir el bastığı ve ateşli silah yaralanmasına sonucu hayatını kaybettiği, müteveffanın intihar eyleminde birliğinde görevli herhangi bir kimsenin etkisi, iknası ve yardımı ve kusuru bulunmadığı, ayrıca müteveffanı intihara teşvik eden veya intihar fikrini kuvvetlendiren bir kimsenin bulunmadığı, müteveffanın birliğinde herhangi bir kötü olay muameleye maruz kalmadığı, müteveffanın kendisinin intihar etmeye karar vererek, kendi eylemi ile hayatına son verdiği…”

Ailenin ifadeleri değiştirildi

Askeri Savcı Kırat, kararında anne Meliha Kamalak ve baba Hayri Kamalak’ın ifadelerini değiştirerek yer verdi. Aile, ifadesinde, “Herhangi bir sorunu olduğuna dair birşey söylememişti. Ağrı’ya usta birliğine katılalı 17 gün olmuştu. Bize ölümden hiç bahsetmemişti” dedi. Ancak bu ifade başka türlü yer aldı. Baba Hayri Kamalak anlatıyor: “Bizim söylediklerimizin tersini söylemişiz gibi ifade etmişler. Yani bu dosyada vermiş olduğumuz ifadede de bellidir. Biz anne baba olarak vermiş olduğumuz ifadeler, yazılı ifadeler dosyada mevcut olup onu sayın savcı, hakim yardımcısı kendi anlayışına kendine göre yorum getirerek tam bizim söylediklerimizin zıddını savunarak belge haline getirmiştir. Biz çocuğumuzun psikolojisinin bozulmadığı, söylerken sanki biz Ağrı’ya gittikten sonra çocuğumuzun psikolojisi bozulmuş, olay intihar edebilir düşüncesi doğmuş demişiz.”

Neden gizliyorlar?

Baba Hayri Kamalak, Ağrı’da soruşturmayı takip eden avukatları Savaş Kılıç’ın Askeri Savcılık’tan dava dosyasının istediğini, ancak “gizlilik” gerekçesiyle dosyanın sadece 4’te 1’inin verildiği açıkladı.

Kamalak, “Neden gizliyorlar” diye soruyor ve ekliyor: “Gizlilik nedeniyle avukata dosyanın sadece 4’te 1’inin vermişler. Dosyanın tamamını vermiyorlar. Avukatımızın defalarca istemesine rağmen vermiyorlar. Gizlilik derecesinin olduğunu söylüyorlar. Ölüm nedeni belli olan, ölümün adı konmuş, intihar denen takipsizlik kararı verilmiş bir dosyanın neresi gizlisi kalmıştır. Bunun gizlenecek neyi var artık. Neden gizleniyor. Eğer bu gizleniyorsa bu gizlemenin sebepleri nedir? Bu dosyanın içerisinde kendileri için sakıncalı şaibeli düşünceler vardır.”

Dosya AİHM’de

Baba Kamalak dosyanın tamamını almakta kararlı olduklarını kaydetti, “Dosyanın tamamını alınması için gerekirse sivil mahkemeye başvurup bunu gündeme getireceğiz. AİHM’ne zaten başvurmuşuz. Yurt içinde hukukun bitmesini bekliyoruz. Çocuğumuzun üstüne atılan o kara lekenin o kalkmasını istiyoruz” dedi.

Bir tek çocuğum mu suçlu?

Baba Kamalak’ın son sözleri ise şöyle: “Hadi çocuğumuz suçluydu. Yüzde 100 suçluydu. Yani oradaki yetkililerin komutanların 1 milyonda 1 dahi olsa hiç mi eksiği, kusuru yoktu? Ben çocuğumu dinlenmeye, tatil köyüne gönderdim de çocuğun canı sıkıldı, kafasına mı sıktı. Veyahutta Adli Tıp raporun kanında 130 promil alkol var diyor. Ben Ağrı’da sabah yiyecek ekmek bulamazken benim çocuğum sanki pavyona bara mı gitmişti de bu rakıyı nereden satın aldı? Aksi taktirde şu da aklıma geliyor; çocuğuma zorla içirilip katledilmiştir.” (Murat Selenoğlu/ETHA)

İbrahimlerini askere göndermeyecekler


İSTANBUL (13.08.2010)- “Ben bu ülkeye, bu topraklara ikinci bir bedel ödemeyi düşünmüyorum. İbrahim’i askere göndermeyeceğim.” “Bu zihniyete ne verecek evladım vardı, ne de ödeyecek diyetim. İbrahim’i askere göndermeyeceğim.” Bu sözler oğullarını kışlalarda şüpheli şekilde yitiren Yıldız ve Kamalak ailelerine ait.

Çocuklarını kışlalarda şüpheli şekilde yitiren asker aileleri bir araya geldi, İHD İstanbul Şubesi’nde basın toplantısı düzenledi. Basın toplantısına kışlada hayatını kaybeden ve hastane raporuyla arkadan vurulduğu ortaya çıkan Serhat Yıldız’ın babası Ali Rıza Yıldız ile Ağrı’nın Eleşkirt ilçesinde geçen yıl 4 Eylül’de 2,5 aylık askerken hayatını kaybeden Volkan Kamalak’ın babası Hayri Kamalak katıldı.

Ali Rıza Yıldız, benzer şekilde çok sayıda ailenin aynı şeyleri yaşadığını kaydetti, “Geçmişte yaşanmış olaylardan yola çıkarak bugün bir şeyler yapabilir miyiz, birlikte bir yol yürüyebilir miyiz çalışması ve arayışı içerisindeyiz” dedi.

Dur demenin zamanı gelmişti

Baba Yıldız, bu sorun konuşur hale getirmedikçe, aileleri kurumsallaşmaya gitmediği sürece ölümlerin devam edeceği uyarısında bulundu, “İnsanları düşünceleri ve bakış açıları ne olursa olsun biz bu ülkede bizi bir araya getiren ortak yaşamış olduğumuz bir kader. Aslında ben bunu kader olarak görmüyorum, bize biçilen bir misyon. Biz ‘vatan sağolsun’ söylemine kullandıkça bizim dışımızda çok azınlık bir kesimde bu ülkede, bu vatanda rahat yaşamasını sağlıyor. Kimin sayesinde? İşte bizlerin sayesinde. Biz çocuklarımızı askere göndermeseydik; araştırıyorum para ve hapis cezası… Askeri yetkililer bizden bu hesabı sorarken, ama biz çocuklarımızı gönderdiğimiz zaman biz kimden neyi talep edeceğimizi bilmemiz lazım. Eğer onlar bizden talep ediyorlarsa bizde onlardan talep edeceğiz. Yaşam hakkı var burada. Bir insanını yaşam hakkı var. ‘Peygamber ocağı’ olarak tanımladıkları o yerde ‘ne olursa olsun en iyisini onlar bilir’ mantığını kırmadığımız sürece hiçte öyle olmadığını ortaya koymadığımız sürece çok gençlerimiz ölecek. Biz bunu konuşur hale getirmek, ailelerin bir araya gelmesini sağlamak için bir araya geldi. Ve buna dur demenin zamanı gelmişti” dedi.

İkinci bir bedel ödemeyeceğim

Yıldız, oğlu 15 yaşındaki İbrahim’i askere göndermeyeceğini açıkladı. Şöyle dedi: “Bu ülkede nelerin olduğunun bariz bir şeklide farkındayım. Bu kirli sürece dur demek için ne gerekiyorsa yapmaya hazırım. Tek başıma da kalsam bu süreci işleteceğim. Serhat’ı mezardan çıkarma pahasına bunu yapacağım. İbrahim’i askere göndermeyeceğim. Ben bu ülkeye, bu topraklara ikinci bir bedel ödemeyi düşünmüyorum. Haksız yere ödenmiş bir bedelin hesabını bana vermedikleri sürece haksızca alınmış bir canın hesabının bana vermedikleri sürece benim duruşum değişmeyecektir. İbrahim’i askere göndermeyeceğim.”

Kamalak: Bende de bir İbrahim var

Açıklamaya Adana’dan gelen baba Kamalak, sözlerine, “Ağrı’nın Eleşkirt ilçesinde 2. Mekanize Taburu’nda hayatını kaybetmiş Er Volkan Kamalak’ın yüreği yanmış, acılı babasıyım” diyerek başladı.

Kamalak, Ali Rıza Yıldız gibi kendisinin de İbrahim adında bir oğlu olduğunu söyledi. Şöyle devam etti: “Bende de bir İbrahim var. O kardeşinin acısıyla büyüyor. Ben hangi düşünceyle o çocuğa bu şerefsizliği anlatayım. Savunmasız bir insanı öldürmek veya intihara sevk etmek. Bu dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Bu bir onur savaşıdır. Benim bu düşünceye, bu zihniyete ne verecek evladım vardı, ne de ödeyecek diyetim. Zaten yasal hakkıdır. Verdiğim evlattan dolayı kendi kendimi suçluyorum, yargılıyorum. İbrahim’e mecbur olmadığım sürece kesinlikle askere göndermeyeceğim.”

Bu işin peşini bırakmayacağım

Acılı baba, Volkan’ın ölümünde dolayı şüpheleri olduğunu, bu şüphelerin hazırlanan belgelerle daha arttığını kaydetti. Hazırlanan otopsi raporlarının çelişkili olduğunu kaydeden Baba Kamalak, “Savcı beyin gerekçelerini okudum. Böyle bir hukukta yoksun dedim. Kurumlarına, kadrolarına başkalarının yaşam hakkını tanımayacak şekilde taraflı karar verildiğini gördüm” dedi.

Baba Kamalak, bu işin peşini bırakmayacağını kaydetti, şöyle devam etti: “Bizler bunları yaşamış aileler olarak, bu işin sonuna kadar peşinde olacağız. Bir daha bu olaylarını yaşanmaması için elimizden gelen gayreti göstereceğiz. Ancak bununla sınırlı kalmayacak. Her yerde gündeme getireceğiz, AİHM’e taşıyacağız. Adaletsizliğin, haksızlığın, gençlerimizi neden öldüğünü öğrenmek istiyoruz. Bu bizim en doğal hakkımız dedi” dedi.

Kurumsallaşmaya adım atıyorlar

Oğullarını kışlada şüpheli şekilde yitiren aileler, bundan sonraki önlerine kurumsallaş hedefi koyduklarını kaydetti. Aynı acıyı yaşamış ailelerin birbirlerini yeni yeni tanıdıklarını kaydeden Yıldız ve Kamalak aileleri, en uygun zamanda böyle bir oluşuma gideceklerini ifade etti. (ETHA)

‘Komutanlar kışladaki ölümü gizledi mi?’

BDP’li Halis, Alevi olduğu ve oruç tutmadığı için bir arkadaşı tarafından vurulduğu belirtilen er Ali Arslan’ı Meclis gündemine taşıdı. Halis, Milli Savunma Bakanı’na komutanların Arslan’ın ölümünü gizlemeye çalıştığı iddialarının doğru olup olmadığını sordu.

Etkin Haber Ajansı / 23 Ağustos 2010 Pazartesi, 14:43

ANKARA- BDP Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis, Hakkari’de askerliğini yapan Ali Arslan’ın oruç tutmadığı gerekçesiyle öldürülmesine ilişkin soru önergesi verdi.

Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün yanıtlanması istemiyle TBMM Başkanlığı’na sunulan soru önergesinde, Halis, Hakkari’de askerliğini yapan Ali Arslan isimli gencin, Alevi olduğu ve Ramazan orucu tutmadığı gerekçesiyle bir başka asker tarafından 15 Ağustos’ta başından vurularak öldürüldüğü iddiasını hatırlattı.

BDP’li Halis, Arslan’ın ailesine, Alevi olduğu için diğer askerler tarafından hor görüldüğünü söylediğinin ortaya çıktığını belirterek, “Arslan’ın öldürülmesinin birlik komutanlarınca saklanıp, basına yansımadan olayın örtbas edilmesinin sağlanmaya çalışıldığı iddia edilmektedir. Cenazenin yetkililer tarafından ailesine gösterilmemesi de bu kuşkuyu güçlendirmektedir” dedi.

BDP Tunceli Milletvekili Halis, Bakan Gönül’e şu soruları yöneltti:

-Ali Arslan’ın oruç tutmadığı gerekçesiyle bir başka asker tarafından öldürüldüğü iddiası doğru mudur?

-Olayla ilgili olarak yürütülen soruşturma hangi aşamadadır?

-Olayın birlik komutanlarınca gizlenmeye çalışıldığı iddiaları doğru mudur?

-Bu iddialarla ilgili olarak askeri birliğin sorumluları hakkında işlem yapılacak mıdır?

-Kışlalardaki kuşkulu ölümleri önlemeye yönelik ne tür tedbirler alınması düşünülmektedir?

Ölümü beklendi

9 yıl kaldığı cezaevinden tahliye olur olmaz askere alınan ve ilk 9 ayını sorunsuz geçirdiği askerden 4 Ağustos 2004`te ölüm haberi gelen Haydar Erkol`un annesi tarafından açılan tazminat davasında Milli Savunma Bakanlığı savunma verdi.

Ölümü beklendi Özgül Yıldızer Cezaevinden tahliye olur olmaz askere götürülen ve askerde hayatını kaybeden Haydar Elkol’un annesi Hediye Erkol`un Milli Savunma Bakanlığı (MSB) aleyhine açtığı tazminat davasında, bakanlık savunma verdi. MSB`nin gönderdiği doktor raporları, Erkol`un ölüm nedenini bile savunma dilekçesinden öğrenen Erkol ailesinin, Erkol`un ölümünde `ihmal ve kasıt olduğu` şüphesini güçlendiriyor. Haydar Erkol,  TDKP/GKB davası nedeniyle aldığı cezalar nedeniyle çeşitli cezaevlerinde 9 yıl kaldıktan sonra, Af Yasası ile gelen ceza indiriminden yararlanarak 22 Temmuz 2003 tarihinde tahliye edilmişti. Cezaevinden askere alınan Erkol, acemiliğinin ardından Mardin 70`inci Mekanize Piyade Tugayı Destek Kıtaları Kışla Hizmet Birliğine gönderilmişti. 2004 Mart`ında izne geldiğinde oldukça moralli olan Erkol`un 4 Ağustos`ta ölüm haberi gelmişti. Kardeşi Hakan Erkol, tesadüfen ağabeyinin GATA’ya sevk edildiğini öğrenmesi üzerine GATA`yı aramış, `Çağırdık gelmiyor` dendiği için görüşememişti. Hakan Erkol, 30 Temmuz akşamı abisini görmek üzere GATA`ya gelmiş, Erkol`un önceki gün Mamak Askeri Cezaevine sevk edildiğini öğrenmişti. Hakan Erkol doktordan `Kardeşiniz bir şey yemiyor, içmiyordu. Şuurunu kaybetti, biz de müdahale ettik. Durumu düzeldi. Cezası olduğu için sevk ettik` bilgisini almıştı. Erkol`un eniştesi İsmail Polat, 4 Ağustos sabahı Mamak Askeri Cezaevinden konuştuğu albaydan, Erkol`un durumu için yine `iyi olduğunu`, `serumla tedavi edildiğini, seruma hayır demediğini, yardımla ihtiyaçlarını karşılayabildiğini`, `iki gün sonra Diyarbakır’a gönderileceğini` öğrenmişti. Bu konuşmadan bir kaç saat sonra Erkol yaşamını yitirmişti. Tazminat davası Oğlunun ölüm nedenini öğrenmek içi Genel Kurmay Başkanlığına 1 Ekim 2004`te başvuran ancak başvurunun MSB`de işleme konulduğu bildirilmesine karşın bir yanıt alamadığı için maddi ve manevi tazminat davası açan anne Hediye Erkol, dava dilekçesinde, `2004 yılının Mart ayında gayet sağlıklı bir şekilde izinden görevine dönen Haydar Erkol`un Ağustos ayında hayatını kaybetmesi son derece kuşku uyandırıcıdır. Haydar Erkol, Mamak Askeri Cezaevi`nden GATA`ya getirilişinden bir kaç saat sonra hayatını kaybetmiştir. Hastaneye getirildikten bir kaç saat sonra yaşamını yitirecek derecede ağır hasta olan bir kişinin cezaevinde ne işi olduğu anlaşılamamaktadır` demişti. MSB ise gönderdiği savunma dilekçesinde, Erkol`un 20 Haziran 2004`te bütün hal ve hareketlerinin değiştiğini, mevcut düzen aleyhine konuşmalara ve siyasi sloganlar atmaya başladığını, 21 Haziran`da Tugay Disiplin Tutuk ve Cezaevi`nde sloganlar atarak siyasi eylem başlattığını bildirdi. Erkol`un 24 Haziran`da Türk Silahlı Kuvvetleri`ni alenen tahkir ve tezyiften sevk edildiği 7`nci Kolordu. Askeri Mahkemesi`nde tutuklanarak 7`nci Kolordu Askeri Cezaevine gönderildiğini bildiren MSB, 19 Temmuz`da rahatsızlığından dolayı GATA Psikiyatri ve Ruh Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanlığı`na sevk edildiğini, açlık grevinde bulunduğunu beyan ederek beslenmeyi ve her türlü muayeneyi reddettiğini belirtti. Erkol`un Ankara`da bulunduğu süre içinde Kara Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Cezaevi`nde kaldığı, rahatsızlandığı zamanlarda GATA Acil Polikliniği`ne sevk edildiği ifade edilen dilekçede, `Bakanlığımızın seçimiyle değil askerliği bir ödev olarak yapan kişilerin yapabilecekleri disiplinsiz ve tedbirsiz hareketlerin daha önceden görülerek önleyici tedbirlerin alınmasının beklenmesi idarenin imkanlarını gözden uzak tutan aşırı bir istek olacaktır` denildi. Doktor raporları durumu anlatıyor GATA tarafından düzenlenen raporlarda, 19 Temmuz`da GATA`ya getirilen Erkol`un tedaviyi reddettiği için cezaevine gönderilmek üzere taburcu edildiği, durumu kötüleştikçe hastaneye getirildiği, şuurunu kaybettiği sıralarda müdahale edildiği belirtiliyor. Op. Dr. Mehmet Topuzlar`ın düzenlediği rapora göre, Erkol`un, 29 Temmuz saat 15 sularında şuuru kapandı, damar yolu açıldı. 30 Temmuz`da tedaviyi reddettiği için 16.00`da taburcu edildi. 1 Ağustos`ta yeniden hastaneye yatırılan Erkol, Dr. Miraç Pektaş`ın hekim gözlem formuna göre, 1 Ağustos`ta damar yolunun açılmasına ve serumların takılmasına itiraz etmedi. Uyandığında damar yolunu ve serumları çekti. Tedavi istemediğini söyledi. Bu rapor, Erkol`un 2 Ağustos`ta genel durumunun kötü, şuurunun açık olduğunu ama yine de taburcu edildiğini ifade ediyor. Dr. Alper Evrensel tarafından düzenlenen günlük gözlem ve tedavi planına göre, Erkol, 26 Temmuz`dan itibaren gün geçtikçe kötüleşti. Durumu olağanüstü Klinik Konseyi`nde görüşülen Erkol için genel durumunun iyi olmadığı, şuuru kapandığı sıralarda müdahale edilmesi durumunda sakat olarak da olsa kurtarılacağı değerlendirmesi yapıldı. Durumu oldukça ciddi olan Erkol, yalnızca `Tutuklu açlık grevindedir. Yemeğini yemesi konusunda ısrar edilmeli, yemeklerin dağıtımından sonra 1 saat kadar koğuşta bekletilmelidir` uyarısı ile cezaevine gönderildi. `Ölüm nedeni saklandı` Hediye Erkol`un avukatı aracılığıyla gönderdiği savunmaya cevap dilekçesinde ise Erkol, daha önce siyasi nedenlerle cezaevinde kaldığı için `siyasi sloganlar attığı ve mevcut düzen aleyhine konuşmalar yaptığı`nın kolaylıkla iddia edildiği dile getirildi. Erkol`un askerliğinin uzayacağını bildiği ve hayatına bir an önce düzen vermeyi düşündüğü vurgulanan dilekçede, iddia edilen eylemlere girişmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu, bu yöndeki tanık tutanaklarının da yönlendirme ile bu iddialara dayanak olması için alındığının açıkça görüldüğü belirtildi. Erkol`un ölümü konusunda ailesine bilgi verilmediği hatırlatılan dilekçede, savunmada belirtilen iddiaları Erkol ailesinin ilk kez duyduğu ifade edilerek, `Ölüm nedeninin saklanmasının idarenin ciddi kusurundan kaynaklandığını düşünmekteyiz` denildi. 9 ay gayet sorunsuz bir askerlik geçiren Erkol`daki ani değişikliğin tıbbi açıdan hiç değerlendirilmediği ve cezai yaptırımlara başvurulduğuna dikkat çekilen dilekçede, Erkol`un cezaevine sevk edilmesi nedeniyle tedavisinin geciktirildiği ve hastalığının ilerlemesine yol açıldığı kaydedildi. 1 aylık gecikme MSB`nin gönderdiği savunma dilekçesinde Erkol`un birliğinin 28 Haziran`da Erkol`un mahkemeye sevk edildiğini, tutuklandığını ve tutukluluk halinin yakınlarına bildirilmesi için Karakoçan Askerlik Şubesi`ne yazı yazdığı iddia ediliyor. Ancak Erkol ailesi, gazetemize yaptıkları açıklamalarda, Erkol`un birliğinde olmadığını kardeşi Hakan Erkol`un 28 Temmuz`da ağabeyinin birliğini aramasından sonra öğrendiklerini belirtmişlerdi. Hakan Erkol, ağabeyinin nöbet arkadaşından önce `Burada olmaması lazım`, sonra `Tam bilmiyorum ama galiba Diyarbakır`a askeri cezaevine göndermişler`, sonra da `Bugün abinin Ankara`ya, GATA`ya sevk edileceğine dair bir emrin gelmiş olması lazım` yanıtını almıştı.

Şehit çocukları için adalet arıyorlar

12 Ağustos 2010 / 21:00
Dağlıca, Aktütün, Gediktepe ve son olarak Hantepe’de evlatlarını şehit veren aileler, gündeme gelen skandal iddiaları yargıya taşıyor.

Genelkurmay’ın suskunluğuna anlam veremeyen aileler, Hukukçular Derneği’nin girişimiyle 18 Ağustos’ta bir araya gelecek. Atılan adımın kendilerini umutlandırdığını belirten aileler, Genelkurmay hakkında suç duyurusunda bulunacak. Dernek Başkanı Cahit Özkan ise sonuç alınabilmesi için sivil yargı ve Meclis’i göreve çağırıyor.

Terör örgütünün Dağlıca, Aktütün, Gediktepe ve Hantepe’ye düzenlediği hain saldırılarda 45 asker şehit oldu. Son olarak Hantepe’de Heron görüntülerine rağmen hiçbir müdahalede bulunulmadığı iddiaları gündeme bomba gibi düştü. Ancak 6 askerin can verdiği baskına ilişkin medyaya yansıyan görüntülerin üzerinden 11 gün geçmesine rağmen Genelkurmay’dan tek kelime açıklama yapılmadı. Şehit ailelerinin ‘Tatmin edici açıklama bekliyoruz’ feryatlarına TSK’nın cevap vermemesi Hukukçular Derneği’ni harekete geçirdi. Şehit ailelerinin haklarını aramak için çalışma başlatan dernek, konuyu yargıya taşıyor. 18 Ağustos’ta şehit ailelerini bir araya getirecek olan dernek, ortak basın açıklaması yapmayı planlıyor. Hukukçular Derneği Başkanı Avukat Cahit Özkan, tek başlarına verdikleri hukuk mücadelelerinden sonuç alamayan şehit ailelerinin, derneğin girişimiyle neticeye ulaşabileceğini düşünüyor. Özkan, “Bu olayların araştırılmasında yargı birliği şart. Askerî yargı bu konuda yetersiz kalıyor. Sivil yargının ve Meclis’in olayların araştırılması için harekete geçmesi gerekli.” diyor.

Sivil toplumun bu girişimi, şehit ailelerini de umutlandırdı. Hantepe şehidi Uzman Çavuş Ayhan Say’ın babası Hasan Say, hukukçuların attığı adımın evladının huzur içerisinde yatmasına yardım edeceğine inanıyor. Say, aynı davranışı Genelkurmay Başkanı’ndan da bekliyor. Yıllardır ihmal iddialarının tedirginliğiyle yaşadıklarını dile getiren Dağlıca şehidi Uzman Çavuş Selçuk Gürdal’ın kardeşi Celalettin Gürdal ise üç yıldır verdiği hukuk mücadelesinin çevre baskısı ve yetkililerin ilgisizliği sebebiyle sonuçsuz kaldığını vurguluyor. Hukukçular Derneği’nin desteğiyle bir sonuç alacaklarına inanıyor.

Son yıllarda yaşanan bazı terör olayları kamuoyunda sıkça tartışıldı. 2007’de 12 askerin şehit olduğu Dağlıca baskını, 2008’de 15 şehit verdiğimiz Aktütün baskını, haziran ayında 11 askerin şehit edildiği Gediktepe baskını ve en son 6 askerin şehit olduğu Hantepe baskınları, ihmal iddialarıyla gündeme geldi. İstanbul merkezli Hukukçular Derneği, şehit ailelerinin haklarını aramak için çalışma başlattı. Dernek temasa geçtiği aileleri 18 Ağustos’ta İstanbul’da bir araya getirecek. Hukuki olarak neler yapılabileceği konuşulacak. Dernek Başkanı Cahit Özkan bugüne kadar ihmallerle ilgili şehit ailelerinin askerî yargıda bir sonuç alamadığını söyleyerek, “Çözümün adresi Meclis ve sivil yargı. 40’ın üzerinde şehit ailesiyle bir araya gelerek sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunacağız. TBMM’de olayların araştırılması için komisyon kurulmasını talep edeceğiz.” dedi.

Derneğin girişimi şehit ailelerini de umutlandırdı. Hantepe şehidi Ayhan Say’ın babası Hasan Say hukukçuların girişiminin evladının huzur içerisinde yatmasına vesile olacağına inandığını belirtti. Dağlıca şehidi Selçuk Gürdal’ın kardeşi Celalettin Gürdal üç yıldır hukuk mücadelesi verdiğini söyleyerek, “Girişimlerim hep sonuçsuz kaldı. Derneğin desteğiyle bir sonuç alacağımıza inanıyorum.” diye konuştu. Aktütün şehidi Çağlar Mengü’nün babası Azimet Mengü ise ihmal iddialarının soruşturulmamasının her zaman içinde ukde olarak kaldığını söyledi. Gediktepe şehidi Sebahattin Derin’in babası Yaşar Derin de derneğin girişiminin şehit ailelerinin yalnız olmadığını gösterdiğini vurguladı.

Şehit Cihan Çalışır’ın annesi: Oğlum uzman çavuş olacaktı, neden intihar etsin?

Şırnak’ta askerlik yapan Samsunlu er Cihan Alışır, önceki gün İstanbul’da sessiz sedasız bir törenle toprağa verildi.

Terhisine 99 gün kala ölüm haberi gelen Cihan Alışır askerliği çok sevmişti. Hatta askerliği meslek edinmek istemiş ve uzman çavuş olmak için başvuruda bulunmuştu. Ölmeseydi bu hafta Diyarbakır’a sağlık muayenesine gidecekti. Göğsünde kurşun yarası bulunan Cihan’ın ailesine intihar ettiği söylendi. Ailesi ise oğullarının öldürüldüğünü iddia ediyor. Anne Nazmiye Alışır, “Ölmeden bir gün önce oğlum beni aradı, nöbetçi teğmenle tartıştıklarını söyledi. Oğlum intihar etmedi, onu öldürdüler. Uzman çavuşluk için başvuran biri nasıl askerlik zor diye intihar eder?” diyor. Aile, Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulundu.

Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki “şüpheli ölüm” ve “zayiat”lar giderek büyüyor. Bu tür ölümlerin sayısı PKK ile mücadelede verilen kayıplardan neredeyse daha fazla. 2000’den sonra PKK ile mücadelede verilen şehit sayısı 750. 7 Mart 2010’da açıklanan rakamlara göre 2000-2009 yılları arasında sadece Jandarma teşkilatında 401 kişi intihar etti. Bu sayıya Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri’ndeki intihar oranları dahil değil. TSK bünyesinde meydana gelen ölümlerde intiharlar büyük bir yer tutarken söz konusu vakaların çoğuna aileler şüphe ile bakıyor. Bunlardan sonuncusu da Cihan Alışır olayı.

İstanbul’da yaşayan Samsunlu Alışır ailesinin büyük oğlu Cihan, TSK içinde kalarak uzman çavuş olmaya karar vermiş. Bunun için gerekli başvuruları da yapmış. Cihan’ın vefatı ailesi için tam bir yıkım olmuş. Baba Mustafa Alışır, “Oğlumun intihar etmek için bir nedeni yoktu. Zaten bize oğlumun cesedini teslim eden askerî yetkililer de intihar nedeni ile ilgili bir şey söyleyemediler.” diyor. Anne Nazmiye Alışır ilaçlarla ayakta duruyor. Acılı anne, oğlunun ölmeden bir gün önce kendisini aradığını söyleyerek şunları anlatıyor: “Oğlum operasyondan yeni dönmüştü. Tim komutanı onlara ‘yarın istirahatlisiniz’ demiş. Nöbetçi teğmen ise daha sonra gelip bunlara ‘istirahat yok, yarın eğitim yapacaksınız’ demiş. Oğlum da ‘komutanım haksızlık olmuyor mu?’ demiş. Bunun üzerine tartışmışlar. Sonra oğlumu bölük komutanına götürüp tutanak tutturmak istemiş.” Cihan Alışır ertesi gün öğle saatlerinde yatakhanede göğsünden vurulmuş bulundu. Hastaneye kaldırılırken de yolda kan kaybından öldü.

Askerî yetkililer Cihan’ın ölümünü ailesine intihar olarak bildirdi. Aile ise bu iddiaya inanmıyor. Baba Mustafa Alışır, Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı’na şikayet dilekçesi verdi. Dilekçede oğlunun intihar edecek psikolojik bir durumu olmadığını savunan baba şunları kaydetti: “Oğlum askerlik görevini severek yapmaktadır. Askerî savcılık bize hiçbir bilgi vermedi. Otopsi raporu tarafımıza verilmedi. Yüzünde, darp ve cebir izleri ile dikiş mevcuttu. Bu durum oğlumun öldürülmeden önce dövüldüğünü göstermektedir. Oğlumun ölümü kesinlikle intihar değildir. Kimin öldürdüğünün tespit edilerek suçluların cezalandırılmasını, olayın aydınlığa kavuşturulmasını talep ediyorum.”

Zaman

Içimizi kemiren bu şüpheye son verin

14 Ağustos 2010 / 12:35
Şüpheli biçimde’ çocukları askerde ölen aileler biraraya geliyor. ‘İntihar etti’, ‘kaza kurşunuyla öldü’ açıklamalarını yeterli bulmayan aileler, çocuklarının ölüm nedenlerine ilişkin TSK’dan tatmin edici açıklama istiyor
Çocuklarının askerde ‘kaza kurşunu’ na kurban gittiği, ‘intihar ettiği’ açıklanan ancak ölümleri şupheli bulan aileler biraraya geliyor. Oğlu Şubat ayında şüpheli bir şekilde yaşamını yitiren baba Ali Rıza Yıldız, çok sayıda mağdur aileyle görüştüklerini ve dernekleşmeye gideceklerini söyledi. Serhat Yıldız, henüz 21 yaşındaydı. Gaziantep Hayrat Jandarma Karakolu’nda görev yapıyordu. 19 Şubat gecesi Yıldız’ın İstanbul Gülsuyu’nda yaşayan ailesini ziyaret eden askeri yetkililer oğullarının “kazayla silahının patlaması sonucu” yaşamını yitirdiğini açıkladı. Baba Ali Rıza Yıldız, bu açıklamadan itibaren oğlunun ölümüyle ilgili soru işaretleri olduğunu belirterek, araştırmaya koyulduğunu söylüyor.

İLK RAPORA GÖRE GÖĞSÜNDEN VURULMUŞ

Serhat’ın kaldırıldığı ilk hastanede onu hayata döndürmeye çalışan doktor, “Kurşunun sırtından girdiğini” tespit etti. Ancak daha sonra ikinci bir hastanede askeri yetkililer otopsi yaptırdı. Burada verilen rapora göre ise Yıldız göğsünden vurulmuş. Oğlunun kazayla öldüğüne inanmadığını söyleyen Baba Yıldız Baba Arabayla Gaziantepten karakola dönerken silahın ateş aldığı söyleniyor. Ancak G-3 silahında oğlum dahil arabada bulunan hiçbir askerin parmak izi yok” diyor.

KARAKOL KOMUTANINA SORUŞTURMA

Askeri savcılığın soruşturmayı yürüttüğünü kaydeden Yıldız, oğlunun görev yaptığı karakol komutanı hakkında da soruşturma açıldığını söylüyor. Acılı baba, oğlunun ölümüyle ilgili giderilmeyen soru işaretleri olduğu ifade ederek, “Serhat’ı mezarından çıkarmak pahasına bile olsa bu mücadelemi sürdüreceğim. AİHM’e kadar götüreceğim bu davayı” diyerek kararlı olduğunu belirtiyor. Oğlunun ölümünden sonra çok sayıda askerin şüpheli şekilde öldüğü bilgisini edindiğini vurgulayan Yıldız, şöyle konuşuyor: “Çocukları askerde şüpheli şekilde ölen çok sayıda aileyle görüşüyoruz. Bir dernek çatısı altında toplanarak mücadelemizi sürdüreceğiz.”

‘Şüphelerimiz var, giderilmeli’

Emrah Demirel, Mardin Kızıltepe ilçesine bağlı Yeniköy’deki Mürsel Hudut Karakolu’nda görev yapıyordu. Terhisine 40 gün kala ailesine ailesine oğullarının “intihar ettiği” bildirildi. Ancak daha sonra nöbet sırasında asker ardaşı Fikret Baran tarafından kazayla vurulduğu söylendi. Emrah Demirel için askeri soruşturmanın ardından dava açıldı ve sanık olarak er Fikret Baran tutuklandı. Amca Nusret Demirel, “Emrah’ın ölümünde ciddi şüphelerimiz var. Biz bilerek ve istenerek öldürüldüğünü düşünüyoruz. Bu şüphe bütün aileyi yiyip bitiriyor. Bu şüphelerimiz giderilmeli ve gerçek neyse ortaya çıkarılmalı. Mahkeye sunulan ve olaya tanık olanların ifadeleri sanki bir kalemden çıkmış gibi” diyor.

Şehit aileleri mahkeme ve meclis yolunda

BDP Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in geçen ay Meclis’e verdiği ve araştırma komisyonu kurulmasını istediği önergeye göre 2007’de bu şekilde 23 asker öldü. 2008’de 20, 2009’da ise 35 asker ‘şüpheli şekilde’ öldü. 2010 yılının ilk 8 ayında ise 17 askerin ‘şüpheli şekilde’ öldüğü bildiriliyor. Gün yüzüne çıkmayanlar da düşünüldüğünde sayının daha fazla olabileceği belirtiliyor.

2010’da tespit edilen ‘şüpheli asker ölümleri’ ise şöyle:

• MESUT YÜCEL: Konya’nın Meram ilçesinde askerliğini yapıyordu. Terhisine 5 ay kala 9 Şubat’ta intihar ettiği açıklandı. Aile suç duyurusunda bulundu.

• SERHAT YILDIZ: Gaziantep Hayrat Jandarma Karakolu’nda görev yaparken intihar ettiği açıklandı. Baba Ali Rıza Yıldız davanın peşini bırakmıyor.

• HARUN TAŞDEMİR: Kırşehirli Harun Taşdemir, Yüksekova’da askerliğini yaparken 18 Mart’ta “Sınır boyunda intikal sırasında öldüğü” bildirildi. Sonrasında “yatağında ölü bulunduğu” söylendi.

• AHMET CENGİZ: Diyarbakırlı er Cengiz Hatay’da 5 aydır askerlik yaparken 2 Mart’ta intihar ettiği bildirildi. Ailesi intihara inanmıyor.

• HASAN ÇAKIR: Antep İl Jandarma Komutanlığı’nda askerlik yapan Jandarma Piyade Er Hasan Çakır’ın G-3 tüfeğiyle intihar ettiği iddia edildi.

• ERDİ ALKAN: Çerkezköy’deki 3. Zırhlı Tugay’da askerlik yapan er Alkan, 8 Nisan’da koğuşunda ölü bulundu. Önce zehirlendi dendin sonra ise “kalbinin durduğu” yönünde bilgi verildi.

• YILMAZ DEMİRAY: Diyarbakır’ın er Demiray KKTC’de terhisine üç ay kala kazan dairesinde kendisini çarşafla tavana astığı öne sürüldü.

• MİTHAT KIZILKAYA: Adana’da yaşayan Kızılkaya’nın Görev yaptığı Başkle’de 23 Mayıs’ta intihar ettiği öne sürüldü. Ailesi buna inanımyor.

• EMRAH DEMİREL: Ağrılı Demirel Mardin’deki bir karakolda yaparken 7 Haziran’da intihar ettiği iddia edildi.

• HAMZA DENİZ: Mardinli erin Divriği’de görevinin 15. gününde bot bağcıklarıyla kendini astığı iddia edildi.

• METİN EKİNCİ: Tunceli’deki Küllü Jandama Karakolu’nda askerlik yapan Muşlu er Metin Ekinci’nin 16 Haziran’da göğsüne dayadığı silahla intihar ettiği öne sürüldü.

• ATİLLA NOMAK: Manisalı Nomak’ın askerlik görevini yaptığı Gölcük Donanma Komutanlığı’nda 19 Haziran’da kendisini vurarak intihar ettiği iddia edildi.

• CİHAN ALIŞIR: Ölmeden önce komutanıyla tartıştığı belirtilen Alışır’ın terisine 99 gün kala intihar ettiği açıklandı.

STAR GAZETESİ

Alevi asker oruç tutmadığı için öldürüldü


13:04 / 20 Auğustos 2010

HAKKARİ – Hakkari’de askerlik yapan Erzincanlı Ali Arslan Alevi olduğu ve Ramazan orucu tutmadığı gerekçesiyle başka bir asker tarafından öldürüldü.

20 yaşındaki Ali Arslan, acemi birliğini yaptıktan sonra, usta birliğini yapmak icin Hakkari ‘ye gitti. Ali Arslan alevi olduğu icin, sürekli diğer askerler tarafından hor görüldüğünü, rahatsız edildiğini, ailesiyle yapılan telefon görüşmelerinde ailesine sürekli bildirdi.

15 Ağustos günü, kışlada Ramazan orucu tutmadığı gerekçesiyle,bir asker tarafından başından vurularak öldürülen Ali Arslan’ın cenazesi Erzincan’a bağlı Palanga Köyüne getirildi.

Alınan bilgilere göre askeri komutanlarca, olayın çatışma esnasında gerçekleşmediği, bir asker tarafından bilerek öldürüldüğü gerekçesiyle, haberin basına yayılması engellenmiş ve olayın sessizce örtbas edilmesi sağlanmıştı.

Ailesinin büyük ısrarına rağmen, Ali Arslan’ın yüzü ailesine gösterilmedi. Sadece ayaklarının annesi tarafından görülmesine izin verildikten sonra, Ali Arslan’ın cenazesi toprağa verildi.

20 YILDA 401 ŞÜPHELİ ASKER ÖLÜMÜ

Türk ordusunda şüpheli askeri ölümleri son yıllarda büyük artış gösterdi. Son olarak Diyarbakır’ın Çınar ilçesi nüfusuna kayıtlı bir Kürt askerin 12 Ağustos günü Manisa’da nöbet sırasında intihar ettiği öne sürülmüştü. Çocuklarının ölüm koşullarından şüphelenen asker ailesinin hukuksal girişimlere başladığı bildirildi.

Mardin Kızıltepe’de de 6 Haziran’da tek kurşunla yakın mesafeden ‘intihar ettiği’ açıklanan Ağrılı Emrah Demirel’in giysilerinde üç mermi izi çıkmıştı.

Özellikle operasyonların yoğunlaşmasının ardından art arda gelen şüpheli asker ölümlerine ilişkin İHD tarafından hazırlanan rapor 22 Haziran’da kamuoyuna sunulmuştu. Bu rapora göre 20 yılda 401 asker şüpheli şekilde hayatını kaybetti.

Dünyada asker ölümlerinde birinci sırada yer alan Türkiye’de yıllara göre gerçekleşen şüpheli asker ölümleri şu şekilde: 2000 yılında 66 kişi, 2001 yılında 42 kişi, 2002 yılında 50 kişi, 2003 yılında 31 kişi, 2004 yılında 37 kişi, 2005 yılında 34 kişi, 2006 yılında 33 kişi, 2007 yılında 28 kişi, 2008 yılında 40 kişi, 2009 yılında ise tam 30 kişi askeri kışlalarda şüpheli şekilde hayatını kaybetti.

ANF NEWS AGENCY

Kışlada şüpheli ölüm yargıya taşınıyor

Askerliğini yaptığı Antep’te 19 Şubat’ta yaşamını yitiren ve önce kaza, ardından ise intihar ettiği iddia edilen Serhat Yıldız’ın ailesi, şüpheli ölümün peşini bırakmamakta kararlı. Apar topar memleketi Sivas’ta defnedilen Yıldız’ın babası Ali Rıza Yıldız, ölüm raporlarının kendisine verilmesi için başvuruda bulunduğunu belirterek, yaptığı suç duyurusuna cevap verilerek dava açılmaması halinde, otopsi isteyeceğini ve iç hukuk yollarının tükenmesi durumunda da davayı AİHM’e taşıyacağını söyledi.
İstanbul Maltepe’de ikamet eden Serhat Yıldız, 6 ay önce askere gitti. Acemi birliğini Kütahya’da tamamlayan Yıldız, ardından Antep Şehit Kamil İlçe Jandarma Bölük Komutanlığı’na gönderildi. 19 Şubat’ta Antep merkeze görev için gönderilen Yıldız, dönüşte Hayratlı Köy Karakolu’na 6 kilometre kala yanında bir uzman çavuş ve 3 er daha bulunmasına rağmen ‘bilinmeyen’ bir kurşunun hedefi olarak ağır yaralandı ve kaldırıldığı Şehit Kamil Devlet Hastanesi’nde hayatını kaybetti. Maltepe’de oturan ailesine ölüm haberini ulaştıran binbaşı olayın ‘kaza’ olduğunu söyledi. Ardından cenaze ailesinin yetişmesine dahi izin verilmeden apar topar memleketi Sivas’ın İmranlı ilçesine götürüldü.

Kaza mı, cinayet mi?

Cenazeyi götüren askerler Yıldız’ın dedesine ise ‘torunun intihar etti’ dedi. ‘İntihar mı? Kaza mı? Cinayet mi?’ olduğu belli olmayan bir şekilde yaşamını yitiren ve çocuklarının ölüm raporu dahi kendilerine verilmeyen Yıldız’ın ailesi ise çocuklarının ölümünün aydınlatılması için harekete geçti. Yaşamını kaybettiği sırada Serhat’ın yanında olan uzman çavuşla görüşme talebi reddedilen aileye ölüm raporu da verilmedi. 19 Şubat’ta asker, polis ve muhtar tarafından gelip acı olayı haber verdiklerini ve ‘Kaza sonucu öldü’ denildiğini aktaran baba Yıldız, ‘Binbaşı önce Serhat’ın kaza geçirdiğini söyledi, ardından da başın sağ olsun dedi’ diye konuştu.

Cenaze töreninden sonra Antep’e gittiğini ve hastane raporu ile olay yeri raporunu alma talebinin soruşturma devam ettiği gerekçesiyle karşılanmadığını vurgulayan, baba Yıldız, ‘Olaya ‘kaza’ diyorlar, ama nasıl olmuş, nasıl bir kazadır bir açıklama yapmıyorlar. Suç duyurusunda bulundum. Raporların bana verilmesini bekliyorum. Ardından ise otopsi isteyeceğim. İç hukuk yollarında bir sonuç almazsam davayı AİHM’e taşıyacağım’ diye konuştu.

MURAT EROĞLU
İSTANBUL – DİHA

Er Volkan Kamalak nasıl öldü?

İntihar denildi, otopsi raporu kuşkuları büyüttü

Ağrı’nın Eleşkirt ilçesinde atış eğitiminde intihar ettiği iddia edilen er Volkan Kamalak’ın aylar sonra hazırlanan otopsi raporu baştan sona kuşkularla dolu. Mermi giriş yeri çıkış yerinden büyük. Silah belirsiz, mermi çekirdeği kayıp. Elde barut izi yok. Olay yeri görüntüleri eksik. Yüzünde darp izi var. Acılı baba Hayri Kamalak, “Bu olayı kimse örtbas edemeyecek” diyor.


Etkin Haber Ajansı / 07 Haziran 2010 Pazartesi, 16:44

MURAT SELENOĞLU- 3 aylık asker Volkan Kamalak’ın ölümü üzerindeki sis perdesi halen aralanamadı. Ailesi, 3 Eylül 2009’da atış poligonunda intihar ettiği açıklanan oğullarının böyle birşey yapmayacağına inanıyor. 20 yaşındaki gencin 8,5 ay sonra açıklanan otopsi raporu da Kamalak ailesinin kuşkularını arttırıyor. Baba Hayri Kamalak, rapor için “Baştan sona skandal” diyor.

KANINDA ALKOL ÇIKMIŞ

Soruşturmayı yürüten askerî savcılığın talebiyle hazırlanan ve altında Dr. Filiz Erdönmez’in imzası bulunan otopsi raporuna göre, er Volkan Kamalak’ın kanında 130 miligram alkol tespit edildi. Ancak uzmanlar, bu kadar alkol almış birisinin G3 piyade tüfeğiyle atış yapamayacağına işaret ediyor.

Rapor ile ilgili görüştüğümüz baba Hayri Kamalak, “Elimize geçen belgede, olayın ayrı bir şaibesi, skandalı ortaya çıkıyor” diye başlıyor sözlerine: “Özellikle kanında alkol çıkması ayrı bir şaibe, ayrı bir soruşturma başlatılması için sebeptir. Rapor zaten derme çatma.”

Askeri yetkililerin açıklamalarına göre; er Volkan Kamalak 130 miligram alkollü iken yani 70’lik rakıya denk gelen alkolle atış poligonunda ilk atışta hedefi vurdu. Sonra silahı tutukluluk yaptı. Ardından da poligonda bulunan 11 kişinin gözleri önünde intihar etti.

Acılı baba, “İfade veren 12 kişinin hiçbiri ‘gördüm’ dememiş. Sadece bir astsubay ‘gördüm’ diyor. 11 kişinin bulunduğu bir alanda gerçekleşen intihar olayını kimsenin görmemesi inandırıcı değil” diye belirtiyor.

SİLAH KULLANDIĞI ELİNDE BARUT İZİ YOK

3 aylık asker, sağ eliyle ateş etmesine rağmen, balistik inceleme sonucu sağ elinde barut izine rastlanmadı. Baba Kamalak, bunun için şöyle diyor: “Çocuğum sağ eliyle silah kullanıyordu. Balistik raporunda sağ elinde hiçbir barut izine rastlanmamış. Bu da çocuğun kesinlikle silah kullanmadığını gösteriyor. Eğer intihar olsa bile oğlum silahı sağ eliyle kullanıyor.”

SAĞ ELİYLE SİLAH KULLANIYOR, KENDİNİ SOLDAN VURUYOR

Diğer kuşku uyandıran nokta ise, Volkan Kamalak’ın kurşun girişinin sol tarafından olması. Silahı sağ eliyle kullanan Volkan’ın, sol tarafından nasıl vurulduğu, diğer bütün kuşkular gibi gizemini koruyor. Baba Kamalak, mermi çekirdeğinin bulunamamasının da ayrı soru işareti olduğunu ifade ediyor.

MERMİNİN GİRİŞ YERİ ÇIKIŞ YERİNDEN DAHA BÜYÜK

Volkan Kamalak’ın atış eğitimden sonra saat 10.20 sularında yasamını yitirdiği söyleniyor. Baba Kamalak bundan da kuşkulu, “Ben atış eğitimi sırasında yaşandığından da şüpheliyim” diyor.

Kamalak’ın ölümüne neden olan kurşunun giriş ve çıkış yerlerinde açtığı hasar da bir başka kuşku noktası. Kurşunun çene altından giriş çapı 7,5×6 cm iken kafatasının sol tarafında yer alan çıkış çapı 6×4 cm olarak kayıtlara geçmiş.

Baba Kamalak şöyle diyor: “Otopsi raporunda hiçbir şey belirtilmiyor aslında. Sadece ‘Ateşli silah sonucu hayatını kaybetti’ ve mermi giriş, çıkış yeri yazıyor. Zaten merminin giriş yeri, çıkış yerinden çok büyük. Bu da ayrı bir şaibe. Zaten, otopsicilerin elinde çekirdek yok, silah yok, el izi yok. Neye göre yazacak ki? Gelen evrakın karşılığını yazıp göndermişler yani. Baştan sona gelişi güzel hazırlanmış. Kulak-burun-boğaz muayenesi yapar gibi yazılmış. Bu alkol meselesinde zaten işin içinden çıkamazlar.”

OLAY YERİ GÖRÜNTÜLERİNDE İKİ DAKİKALIK KIRPMA

Baba Kamalak, şu çarpıcı ayrıntıyı da paylaşıyor: “Olay yeri incelemesi sırasında kamera çekimi yapıldığını öğrendi. Ancak bu görüntülerde iki dakikalık görüntü kaybı var. Bunun da hesabını kimse veremiyor. O iki dakika içerisinde ne olmuş, ne bitmiş, nasıl olmuş kimse bilmiyor.”

YÜZÜNDE DARP İZLERİ VARDI

Hayri Kamalak, oğlunun yüzünde darp izleri olduğunu belirtiyor, “Alnında şişlik vardı. İki tane dişi kökünden kırıktı. Dudakları şişti. Onu zaten rapora hiç geçmemişler. Mesela dişleri ters istikametten kırıktı. Yani merminin girdiği taraftan değil. Bunları doktorlara ve savcılara söylediğim halde kayda geçmediler. Ben önceden darp olduğu kanaatindeyim. Ölüm sonrası böyle şişlik olur dediler, ancak beni tatmin etmedi” diye belirtiyor.

SEBEBİ VOLKAN’DA ARANDI

Baba Kamalak, Volkan’ın intihar etmesi için hiçbir nedenin olmadığını kaydediyor: “Çocuğun intihar etmesi için hiçbir sebebin olmadığı bulguları elimizde. Ekonomik nedenler dediler? Çocuğun üzerinde 3 milyarlık kredi kartı çıktı. Telefon kartı incelendi, özel hayatında da hiçbir problemin olmadığını ortaya çıktı.”

Baba Kamalak, “Sebepler hep dışta aranıyor” diyor ve ekliyor:
“İntihar etmesine ihtimal vermiyoruz. intihar etmiş dahi olsa, eksiklikler ne, neden yaşandı? Bunlar sorgulanmalı o halde. Bence bu olay biliniyor, ama kimse konuşmuyor.”

TSK BU ŞAİBEYE İZİN VERMEMELİ

Baba Kamalak, oğlunun mezarını halen yaptırmamış. Çünkü tekrar otopsi yapılabileceğini söylüyor ve “Ona da hazırım” diyor.

Hayri Kamalak, bundan sonra duruşmaları bekleyeceklerini ifade ediyor. Acılı baba şöyle diyor: “Duruşmaları bekleyeceğiz. Bir iki insanın olayı örtbas etmesine büyüklerin müsade etmeyeceğini düşünüyorum. TSK’ya yakışacak bir davranış olmaz. Yani er geç onların da duyarlı davranacağına inanıyoruz. Üst düzey paşaların böyle bir şaibeye izin vermeyeceklerini düşünüyorum. Suçlular her kimse adalet önünde hesabını verecekler. Bu iş çözülecek. Güneşi balçıkla sıvayamayacakları gibi bu olayı da kimse örtbas edemeyecek.”

Şüpheli asker ölümü AİHM’de

“Kimse nedensiz intihar etmez. Ailevi nedenlerden dolayı oğlumun intihar ettiğini söylediler. Mümkün değil. Benim çocuğum sevgi doluydu, ilişkimiz de çok iyiydi…” diyen Anne Akbaba, oğlunun askerliğe ilişkin şikayet ettiğini belirterek, “artık dayanamıyorum, kafayı sıyıracağım burada. Hayatımı kararttı burası, artık çok zor geliyor. Bütün hayatım mahvoldu burada” dediğini aktarıyor.

Yunus Emre Akbaba’nın, 2008 yılında Buca Jandarma Alay Komutanlığı’nda askerlik yaptığı sırada, ağzına G-3 silahını dayayarak intihar ettiği ileri sürüldü. Oğullarının intihar ettiğine inanmayan aile, hukuki mücadele başlattı. Akbaba ailesi, açtıkları davada, “intihar etti” denilerek dosyanın kapatılması üzerine dosyayı AİHM’e taşıdı.

Akbaba ailesi, asker oğullarının şüpheli ölümünün aydınlatılması için AİHM’e başvurdu. Yunus Emre Akbaba’nın anne ve babası, “Oğlumuzun intihar etmesi mümkün değil. İntiharsa bile bunun nedeni askerlik” diyor.

Yunus Emre Akbaba’nın, 2008 yılında Buca Jandarma Alay Komutanlığı’nda askerlik yaptığı sırada, ağzına G-3 silahını dayayarak intihar ettiği ileri sürüldü. Oğullarının intihar ettiğine inanmayan aile, hukuki mücadele başlattı. Akbaba ailesi, açtıkları davada, “intihar etti” denilerek dosyanın kapatılması üzerine dosyayı AİHM’e taşıdı.

İzmir Buca Jandarma Alay Komutanlığı’nda askerlik yapan er Yunus Emre Akbaba, 29 Ocak 2008 tarihinde 2.5 aylık askerken yaşamını yitirdi. Alay Komutanlığı, ailesine, er Akbaba’nın G-3 silahını ağzına dayayarak intihar ettiğini söyledi.

Er Akbaba’nın ölümü son yıllarda artan şüpheli asker ölümleri listesinde yerini alırken, ölümün üzerinde ciddi kuşkular var. İstanbul’da yaşayan Akbaba ailesi ile evlerinde görüştük. Aile, oğullarının intihar ettiğine inanmıyor.

“Çocuğum sevgi doluydu”

Anne Canan Akbaba, “Psikolojik sorunu yoktu. Güleç yüzlü, şen, insanlarla barışıktı” diyor, olayın aydınlatılmasını istiyor.

Canan Akbaba, oğlunun çok mutlu bir çocuk olduğunu, kendisiyle her şeyi paylaştığını belirtiyor ve “Kimse nedensiz intihar etmez. Ailevi nedenlerden dolayı oğlumun intihar ettiğini söylediler. Mümkün değil. Benim çocuğum sevgi doluydu, ilişkimiz de çok iyiydi” diyor.

Telefonda yaşadıklarını anlattığını belirten anne Akbaba, oğlunun, ölümünden kısa bir süre önce günlüğüne zorla el konulmasından çok etkilendiğini dile getiriyor, telefonda, “Anne böyle bir şey olabilir mi, nasıl yaparlar?” dediğini aktardı. Canan Akbaba, oğlunun ölümünün ardından günlüğü istediklerini, askeri yetkililerin önce, “öyle bir şey yok” diyerek inkar ettiklerini, ısrar etmeleri üzerine ise bir askerin getirip verdiğini söylüyor.

Canan Akbaba, günlüğün askeri savcılık tarafından alındığını ve hala geri verilmediğini sözlerine ekliyor. Anne Akbaba, oğlunun askerliğe ilişkin şikayet ettiğini belirterek, “Artık dayanamıyorum, kafayı sıyıracağım burada. Hayatımı kararttı burası, artık çok zor geliyor. Bütün hayatım mahvoldu burada” dediğini aktarıyor.

“Askerler susturulmuş”

Acılı anne, oğlunun ölümüyle ilgili askerlerin susturulduğu görüşünde. Akbaba, şöyle diyor: “Arkadaşlarıyla askerken görüştük, bir şey diyemiyorlar. Kimisi, ‘çalışıyordum öldüğünü öğrendim’, kimisi ‘nöbet yerinde gördüm uyuduğunu sanarak sırtına vurdum. Komutan gelmeden uyandırmak istedim, baktım ki ölmüş’ diyor. Bir kişi yerde barut izi gördüğünü, başkası da görmediğini söyledi.”

Akbaba, Yunus Emre’nin en yakın arkadaşıyla görüşmelerini ise şöyle anlatıyor: “Çocuğa sorduk, konuşmak istemedi. Bildiklerini anlatmasını istedik, ‘söyleyemem’ dedi. Yazmasını istedik, ‘yazıp gönderemem, başım askeriye ile derde girer’ dedi.”

Acılı asker annesi, oğlunu kaybetmesinin üzerinden geçen iki yıla rağmen intihara inanmıyor. Canan Akbaba, şöyle diyor: “Hayatı dolu dolu seven bir genç niye intihar etsin. İhtimal veremiyoruz. Biz oğlumuzu çok iyi tanıyoruz. İntihar olsa bile zeminini kim hazırladı, ne yapıldı? Bizim canımız gitti o kadar uğraştık ama sonuç alamadık. Mahkeme intihar ettiğinin kesinleştiği kararını verdi. Davayı AİHM’e taşıdık oradan yanıt gelmesini bekliyoruz. Sorumluların bulunmasını istiyorum.”

İntihar ise nedeni ne?

Baba Yusuf İskender Akbaba ise oğlunun usta birliğine gittiği andan itibaren huzursuz olduğunu anlatıyor: “Telefonla konuştuğumuzda her şeyi yaptırdıklarını söyledi. Günde üç saat uyuyorlarmış, 16 saat nöbet tutuyorlarmış. Bir gün kömür taşıtmışlar kış günü. Oğlum ‘Komutanım sıcak suyu açtırır mısınız, banyo yapalım’ demiş. Komutan da ‘Götünüz yiyorsa gidin orada su var yıkanın’ demiş. Buz gibi suda yıkanmışlar.”

Akbaba, şöyle devam ediyor: “Ölümünden sonra bunları söyledik, ‘Olur mu öyle şey burada sıcak su sürekli akar. Hiçbir şey eksik değil’ dediler. Her şeyi güllük gülistanlık gösterdiler.”

Oğlunun her şeyi kendileriyle paylaştığını, özellikle annesiyle daha rahat konuştuğunu belirten baba Akbaba, “Oğlum intihar etmiş olsa bile bu baskılardan dolayı intihar etmiştir” diyor.

Genelkurmay’a dilekçe yazmış

Yusuf İskender Akbaba, oğlu Yunus Emre’nin ölmeden kısa bir süre önce Genelkurmay’a gönderdiği dilekçe ile ilgili şunları söyledi: “Annesine Genelkurmay’a dilekçe yazdığını söylemiş. Annesi, ‘oğlum niye yaptın, başın belaya girer’ diye kızması üzerine ‘anne, oradaki askerler rahat etsin diye yazdım’ demiş. Bu dilekçeyi sorduk, ‘Yok böyle bir şey dediler. Daha sonra bir arkadaşından dilekçeyi bulduklarını duyduk, o da komutanlarından duymuş.”

Oğlunun ölümüyle ilgili verilen ifadelerin çelişkili olduğuna dikkat çeken Akbaba, şöyle diyor: “Verilen ifadeler çelişkili. Kendini vurmuş nöbet beklerken, G3 ile ağzından vurmuş diyor askerler. Silahın patlama sesi hiç duyulmamış. Ama öldüğünü gören askerin haber vermek için çaldığı düdük sesi duyulmuş. Bu nasıl olur?” (İsminaz Ergün/ ETHA)
İSTANBUL (22.06.2010)

Kışladaki şüpheli ölümler Meclis’e taşınıyor

Oğlunun intihar ettiğine inanmayan Hayri Kamalak (ortada) Meclis’in şüpheli ölümleri aydınlatmasını istiyor.

Kışlalarda son dönemlerde artan şüpheli asker ölümleri, aileleri harekete geçirdi. Acılı aileler, intihar olarak açıklanan ölümlerin aydınlatılması için Meclis’ten araştırma komisyonu kurulmasını talep edecek.

Ağrı Eleşkirt’te vatani görevini yaparken atış poligonunda intihar ettiği ileri sürülen er Volkan Kamalak’ın babası Hayri Kamalak, anayasa paketi tartışmalarının durulmasından sonra kendisi durumundaki diğer ailelerle Meclis’e çıkarma yapacaklarını anlattı. Kuşkuları giderilene kadar mücadele vereceklerini anlatan Kamalak, askerlerin şüpheli ölümlerinden sonra yetkili makamların kendilerine verdikleri bilgiler ile otopsi raporları arasında çelişkilere dikkat çekiyor. Kamalak, komisyon taleplerinin gerekçesini şöyle sıralıyor: “Raporlar ile askeri yetkililerin bilgileri birbiriyle uyuşmuyor. ‘Kafasına sıktı’ diyorlar ama raporlar, kurşunun karnından çıktığını yazıyor. Onca kapı çaldık, kimse derdimize derman olmadı. Son çare olarak Meclis’e başvuracağız.”

Şırnak’ın Cizre ilçesinde ‘doldur-boşalt’ sırasında kaza sonucu hayatını kaybettiği açıklanan Jandarma Uzman Çavuş Ahmet Solgun’un babası İdris Solgun da Meclis’e gidecek ailelerden. Oğlunu 2008 yılında kaybettiğini anlatan Solgun, aradan iki yıl geçmesine rağmen otopsi raporunun verilmediğini söyledi. Solgun, “Oğlum acemi bir er değildi. Uzman çavuştu. Benden ayrıldıktan bir gece sonra öldüğü haberi geldi. Neden olarak birçok şey sıralandı. Raporunu istedik, iki yıldır verilmiyor. Her şeyin üstünde olan Meclis’in bu duruma artık el atmasını istiyoruz.” şeklinde konuştu.

Şırnak 6. Kolordu Komutanlığı’nda görevliyken intihar ettiği iddia edilen Piyade Er Sedat Horuz’un babası Sedat Horuz da oğlunun intihar etmediğine inanıyor: “Ne maddi ne de askerlikle ilgili bir sorunu vardı. Bir baktık intihar etti. Arkadaşları ölümünden önce bir uzman çavuşla tartıştığını söylediler. Bundan kısa bir süre sonra ölüm haberi geldi. Aradan bunca zaman geçmesine rağmen kimse derdimize derman olmadı. Eğer Meclisde derdimize çare olmayacaksa diyecek bir başka sözümüz olmayacaktır. ”

ZAMAN

TANJU ÖZKAYA İSTANBUL
02 Temmuz 2010, Cuma

Asker aileleri: Biz yaşadık başkaları yaşamasın

Çocuklarını kışlalarda şüpheli ölümlerle yitiren aileler, “biz yaşadık başkaları yaşamasın” dedi, şüpheli asker ölümlerine karşı birlikte mücadele etme çağrısında bulundu.

Aileler ile İHD de yapılan basın açıklaması
Çocuklarını kışlalarda şüpheli ölümlerle kaybeden aileler, İHD İstanbul şubesinde basın toplantısı düzenledi, “biz yaşadık başkaları yaşamasın” dedi.

Basın toplantısına asker annesi Ümran Yurdayol, Antep’te askerliğini yaparken şüpheli şekilde ölen Serhat Yıldız’ın babası Ali Rıza Yıldız, 2005 yılıda cezaevinde yaşamını yitiren Murat Polat’ın babası Kenan Polat ile intihar ettiği ileri sürülen ancak otopsi raporu çelişkilerle dolu olan er Volkan Kamalak’ın babası Hayri Kamalak mesaj gönderdi.

BABA YILDIZ: NE GEREKİYORSA YAPACAĞIM

Antep’te “G-3 ile kendini sırtından vurduğu” iddia edilen er Serhat Yıldız’ın babası Ali Rıza Yıldız, oğlunun ölümüne ilişkin şüpheleri paylaştı. Baba Yıldız, “G3 silahıyla vuruluyor. Silah kimin? Kim patlattı; meçhul” dedi. Antep’teki komutanların Serhat’a ilişkin çıkan haberlerdean rahatsız olduğunu kaydeden Yıldız, “Komutanlardan askeri savcıya, binbaşıya kadar hepsiyle görüştüm. Bu olayın peşini bırakmayacağımı, gerekirse çocuğumu mezardan tekrar çıkaracağımı, baştan yeniden soruşturma isteyeceğimi, suçlu ya da suçlular kimse bunların açığa çıkarılması gibi bütün fikirlerimi kendileriyle paylaştım” dedi.

Baba Yıldız, kendisi gibi başka asker ailelerinin de benzer acıları yaşadığı ve yaşayacağın kaydetti, “Ülkenin gerçeği bu. Bir örnek teşkil etmesi için ne gerekiyorsa yapacağım” dedi ve ekledi: “Serhat’a mezara kadar ağlayabildim. Mezar başından sonra bir tek damla gözyaşı dökmedim. Niye? Çünkü ağlamak benim sorunumu çözmeyecek. Ağlamamak beni hırslandırıyor. Keşke bugüne kadar yaşanmış olayların üstüne gidecek cesaret olsaydı. Belki de bizler bugün bu sıkıntıları yaşamamış olacaktık. Bazı aileleri, devlet yetkililerinden ve mercilerinde şikayetçi olduklarını ve kendilerini ziyaret edemediklerini kimsenin kapılarını çalmadıklarını söylüyor. Ya da aile kendi çocuğunun cenazesini görmeden çıkıp basının karşısında ‘vatan sağolsun’ cümlesini kullanabiliyor kendi çocuğuna ne olduğunu anlamadan.”

KURUMSALLAŞMAK GEREKİYOR

Baba Ali Rıza Yıldız, şüpheli şekilde çocuklarını kışlalarda yitiren aileleri seslendi, “Şüpheli asker ölümüyle ilgili ailelere sesleniyorum. Kurumlaşmak gerekiyor. Bunun için elimden ne gelirse yapmaya hazırım. Bu süreci yakında başlatacağım” dedi.

VURUYORLAR İNTİHAR DİYORLAR

2005’te askeri cezaevinde şüpheli olarak ölen er Murat Polat’ın babası Kenan Polat, 2005’ten beri mahkemeye gidip geldiğini ifade etti. Baba Polat, şöyle konuştu: “Askeriyede işkence ediyorlar, karakollarda işkence ediyorlar. Askerleri vuruyorlar sonra da intihar etti diyorlar. Bunlar kendi kendilerine intihar etmiyor, öldürüyorlar. Bunu ortadan kaldırmamız lazım. Mahkemede adaletiniz varsa bu çocuğu vuranları tutuklayın, eğer adaletiniz yoksa diyecek bir şey yok dedim. Çocuğumu vuranlar dışarıda geziyor.”

ASKER ANNESİ: BİR ARDAYA GELEREK ÖLÜMLERİ DURDURABİLİRİZ

Ümran Yurdayol ise bir asker annesi olduğunu belirtti, oğlunu bir daha görememe korkusundan dolayı bu mücadeleye katıldığını ifade etti. Kışlalarda şüpheli asker ölümlerinin arttığını kaydeden Yurdayol, “Biz aileler bir araya gelerek bu ölümleri durdurabiliriz. Aynı zamanda şüpheli bir şekilde ölen evlatlarımızın hesabını sorabiliriz” diye konuştu.

BABA KAMALAK: HALKINA EVLATLARINI ÖLDÜRÜP, ZULÜM ETMESİNLER

Er Volkan Kamalak’ın babası Hayri Kamalak ise Adana’dan mesaj gönderdi. Hayri Kamalak avukatları aracılığıyla elde ettikleri bilgi ve belgelerle oğlunun ölümüyle ilgili kuşkularının arttığını, oğullarını intihar etmesi için sosyal ve psikolojik nedene rastlanmadığını belirtti.

Baba Kamalak, 10 ay geçmesine rağmen hala mahkeme tarafından kendilerine olumlu yada olumsuz bir bilgi verilmediğini aktardı, yetkililerin nezaketen de olsa aramamalarının güven duygularını sarstığını ifade etti.

Ölen askerlerin belli etnik köken ve düşüncelere mensup ailelerin çocukları olduğunu belirten Baba Kamalak, “Yoksa bilmediğimiz kışlalarda farklı olaylar mı gelişiyor, yoksa birilerinin organize olarak bilinçli yaptığı bir eylem mi?” diye sordu.

Baba Kamalak mesajında şunları ifade etti: “Her vatandaş gibi bende oğlumu alın teri, emeğimle büyüttüm. Yetimhaneden almadım. Askerlerimize kurşun sıkanlar onları intihara sürükleyenler bilsin ki kendilerinin de çocukları var. Her zaman o yüce makamları temsil etmeyecekler. Biz halkın evlatlarını öldürüp zulüm etmesinler.”

Barış İçin Vİcdani Ret Platformu: Askere gitmeyin, kardeş kanı dökmeyin

Barış İçin Vicdani Red Platformu, çatışmalar, oerasyonlar devam ettikçe asker intiharlarının ve şüpheli asker ölümlerinin sona ermeyeceğini belirtti.Barış İçin Vicdani Red Platformu üyeleri, Harbiye Orduevi önünde bir araya geldi. Vicdani retçiler, askeri operasyonların son bulmasını istedi, çatışma ortamı sürdükçe asker intiharlarının ve şüpheli asker ölümlerinin sona ermeyeceğini belirtti.

Vicdani retçilerin, boyunlarına Platformun simgesi olan beyaz eşarplar taktığı eylemde Ersin Sedefoğlu, yaptığı açıklamada, Kürtlere yönelik saldırıların artmasıyla birlikte kışlalarda şüpheli asker ölümlerinin arttığını söyledi. Sedefoğlu, asker intiharlarını yenilerinin eklenmesinin askeri operasyonun çözüm olmadığının göstergesi olduğunu belirtti.

Bölge illerinde OHAL’i aratmayacak düzeyde askeri yığınağın yapıldığını ve sıcak çatışmaların yaşandığını kaydeden Sedefoğlu, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yaptığı açıklamalarda askeri operasyonların savunmasına tepki gösterdi.

Sedefoğlu, “Egemenlerin Kürt sorununa yönelik resmi politikası inkar ve imhaya dayalı politikadır” dedi, bu politikalar değişmedikçe hangi hükümet olursa olursa olsun, politikanın yeni kan, gözyaşı, asker intiharları baskı ve katliam olacağını vurguladı.

Kürtlere dönük saldırıların son bulmasını isteyen Sedefoğlu, “Türk ve Kürt kardeştir. Kardeşlik için halklar arasında tam eşitlik istiyoruz” dedi, Kürtlere yönelik suçlardan sorumlu olanların yargı önüne çıkarılmasını talep etti.

GENÇLERE ÇAĞRI

Halkların barış istediğini vurgulayan Sedefoğlu şöyle konuştu: “Halklarımız barış istiyor. Türk ve Kürt anneleri oğullarının bu savaşta ölmesini, kardeş kanı dökmesini istemiyor. Buradan bir kez daha gençlere sesleniyoruz, askere gitmeyin kardeş kanı dökmeyin.”

Asker aileleri: Biz yaşadık başkaları yaşamasın

Çocuklarını kışlalarda şüpheli ölümlerle yitiren aileler, “biz yaşadık başkaları yaşamasın” dedi, şüpheli asker ölümlerine karşı birlikte mücadele etme çağrısında bulundu.

İSTANBUL- Çocuklarını kışlalarda şüpheli ölümlerle kaybeden aileler, İHD İstanbul şubesinde basın toplantısı düzenledi, “biz yaşadık başkaları yaşamasın” dedi.

Basın toplantısına asker annesi Ümran Yurdayol, Antep’te askerliğini yaparken şüpheli şekilde ölen Serhat Yıldız’ın babası Ali Rıza Yıldız, 2005 yılıda cezaevinde yaşamını yitiren Murat Polat’ın babası Kenan Polat ile intihar ettiği ileri sürülen ancak otopsi raporu çelişkilerle dolu olan er Volkan Kamalak’ın babası Hayri Kamalak mesaj gönderdi.

BABA YILDIZ: NE GEREKİYORSA YAPACAĞIM

Antep’te “G-3 ile kendini sırtından vurduğu” iddia edilen er Serhat Yıldız’ın babası Ali Rıza Yıldız, oğlunun ölümüne ilişkin şüpheleri paylaştı. Baba Yıldız, “G3 silahıyla vuruluyor. Silah kimin? Kim patlattı; meçhul” dedi. Antep’teki komutanların Serhat’a ilişkin çıkan haberlerdean rahatsız olduğunu kaydeden Yıldız, “Komutanlardan askeri savcıya, binbaşıya kadar hepsiyle görüştüm. Bu olayın peşini bırakmayacağımı, gerekirse çocuğumu mezardan tekrar çıkaracağımı, baştan yeniden soruşturma isteyeceğimi, suçlu ya da suçlular kimse bunların açığa çıkarılması gibi bütün fikirlerimi kendileriyle paylaştım” dedi.

Baba Yıldız, kendisi gibi başka asker ailelerinin de benzer acıları yaşadığı ve yaşayacağın kaydetti, “Ülkenin gerçeği bu. Bir örnek teşkil etmesi için ne gerekiyorsa yapacağım” dedi ve ekledi: “Serhat’a mezara kadar ağlayabildim. Mezar başından sonra bir tek damla gözyaşı dökmedim. Niye? Çünkü ağlamak benim sorunumu çözmeyecek. Ağlamamak beni hırslandırıyor. Keşke bugüne kadar yaşanmış olayların üstüne gidecek cesaret olsaydı. Belki de bizler bugün bu sıkıntıları yaşamamış olacaktık. Bazı aileleri, devlet yetkililerinden ve mercilerinde şikayetçi olduklarını ve kendilerini ziyaret edemediklerini kimsenin kapılarını çalmadıklarını söylüyor. Ya da aile kendi çocuğunun cenazesini görmeden çıkıp basının karşısında ‘vatan sağolsun’ cümlesini kullanabiliyor kendi çocuğuna ne olduğunu anlamadan.”

KURUMSALLAŞMAK GEREKİYOR

Baba Ali Rıza Yıldız, şüpheli şekilde çocuklarını kışlalarda yitiren aileleri seslendi, “Şüpheli asker ölümüyle ilgili ailelere sesleniyorum. Kurumlaşmak gerekiyor. Bunun için elimden ne gelirse yapmaya hazırım. Bu süreci yakında başlatacağım” dedi.

VURUYORLAR İNTİHAR DİYORLAR

2005’te askeri cezaevinde şüpheli olarak ölen er Murat Polat’ın babası Kenan Polat, 2005’ten beri mahkemeye gidip geldiğini ifade etti. Baba Polat, şöyle konuştu: “Askeriyede işkence ediyorlar, karakollarda işkence ediyorlar. Askerleri vuruyorlar sonra da intihar etti diyorlar. Bunlar kendi kendilerine intihar etmiyor, öldürüyorlar. Bunu ortadan kaldırmamız lazım. Mahkemede adaletiniz varsa bu çocuğu vuranları tutuklayın, eğer adaletiniz yoksa diyecek bir şey yok dedim. Çocuğumu vuranlar dışarıda geziyor.”

ASKER ANNESİ: BİR ARDAYA GELEREK ÖLÜMLERİ DURDURABİLİRİZ

Ümran Yurdayol ise bir asker annesi olduğunu belirtti, oğlunu bir daha görememe korkusundan dolayı bu mücadeleye katıldığını ifade etti. Kışlalarda şüpheli asker ölümlerinin arttığını kaydeden Yurdayol, “Biz aileler bir araya gelerek bu ölümleri durdurabiliriz. Aynı zamanda şüpheli bir şekilde ölen evlatlarımızın hesabını sorabiliriz” diye konuştu.

BABA KAMALAK: HALKINA EVLATLARINI ÖLDÜRÜP, ZULÜM ETMESİNLER

Er Volkan Kamalak’ın babası Hayri Kamalak ise Adana’dan mesaj gönderdi. Hayri Kamalak avukatları aracılığıyla elde ettikleri bilgi ve belgelerle oğlunun ölümüyle ilgili kuşkularının arttığını, oğullarını intihar etmesi için sosyal ve psikolojik nedene rastlanmadığını belirtti.

Baba Kamalak, 10 ay geçmesine rağmen hala mahkeme tarafından kendilerine olumlu yada olumsuz bir bilgi verilmediğini aktardı, yetkililerin nezaketen de olsa aramamalarının güven duygularını sarstığını ifade etti.

Ölen askerlerin belli etnik köken ve düşüncelere mensup ailelerin çocukları olduğunu belirten Baba Kamalak, “Yoksa bilmediğimiz kışlalarda farklı olaylar mı gelişiyor, yoksa birilerinin organize olarak bilinçli yaptığı bir eylem mi?” diye sordu.

Baba Kamalak mesajında şunları ifade etti:”Her vatandaş gibi bende oğlumu alın teri, emeğimle büyüttüm. Yetimhaneden almadım. Askerlerimize kurşun sıkanlar onları intihara sürükleyenler bilsin ki kendilerinin de çocukları var. Her zaman o yüce makamları temsil etmeyecekler. Biz halkın evlatlarını öldürüp zulüm etmesinler.”