Category Archives: Bilgilendirmeler

İDARENİN ASKER KİŞİLERİN İNTİHARINDAN SORUMLULUĞU

Hakan ATA
Hâkim Yüzbaşı
AYİM Savcısı

20 NUMARALI DERGİ

GİRİŞ

Bir kimsenin kendisini öldürmesi anlamına gelen intihar eylemi değişik hukuk disiplinlerinin inceleme alanına girmektedir. Ceza hukuku, miras hukuku ve sigorta hukuku bu disiplinlerin ilk akla gelenleridir. İntihar eylemi ile ilgilenen bir başka hukuk disiplini de sorumluluk hukukudur.

Kendisi suç sayılmayan intihar eylemi, ilk bakışta bir çelişki gibi görünse de, başkalarının hukuksal anlamda sorumluluğunu doğurabilmektedir. Madem ki intihar bir kimsenin kendisinin hayatına bilerek ve isteyerek son vermesidir, o halde intihar eden kişi bunun sonuçlarına katlanmalıdır. Aslında intihar eden kişi doğal olarak intihar eyleminin sonuçlarına katlanmakta, en değerli varlığı olan hayatını yitirmektedir. İntihar eden kişinin yakınlarının zarara uğraması söz konusudur. Bu zarar, intihar eden desteğin ölmesi nedeniyle destekten yoksun kalmak suretiyle uğranılan maddi zarar ile o kişinin ölümü nedeniyle duyulan acı ve üzüntüden kaynaklanan manevi zarardır.

İntihar eden kişinin yakınlarının uğradığı bu zararların tazmini çoğu zaman mümkün olmamaktadır. Çünkü bu zararların tazmin edilebilmesi için zarara yol açan bir sorumlunun varlığı gerekir. İntihar olayında doğal olarak çoğunlukla zarara yol açan kişi bizzat intihar edenin kendisidir. Ancak bazı durumlarda bu zararın tazmini mümkün olabilmektedir. Bu istisnai durum, yani zararların tazmini, intihar eden kişinin intihar etmesine söz ve davranışlarıyla sebep olan, o kişiyi intihara sürükleyen bir dizi harekette bulunan bir sorumlunun varlığına bağlıdır.

Silâhlı Kuvvetlerde görev yapan veya askerlik yükümlülüklerini yerine getiren asker kişilerin intihar etmesi halinde ortaya çıkan zararların tazmini de bahsedilen istisnai durumun varlığı halinde mümkün olabilmektedir. Bu çalışmada asker kişilerin intihar eylemleri sonucunda yakınlarının (eğer ölüm olayı gerçekleşmeyip, yaralanma, sakat kalma söz konusu ise kendilerinin) uğradıkları zararlardan idarenin sorumlu tutulup tutulamayacağı, idarenin sorumlu tutulabilmesinin koşulları ve uygulamada sorunun ne şekilde çözüldüğü konuları incelenecektir.

Asker kişilerin intihar etmesi nedeniyle uğranılan zararın tazmini, diğer bir ifadeyle idarenin intihar eyleminden sorumluluğu, Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde açılan tam yargı davalarında verilen kararlar sonucunda kabul edilmiştir. AYİM, yargısal faaliyete başladığı ilk yıllardan itibaren bugüne kadar intihar nedeniyle ölüm olayları ile ilgili olarak açılan pek çok davada koşulların varlığı halinde idarenin sorumluluğuna hükmetmiştir. İleride daha ayrıntılı bir şekilde ele alınacak olmakla birlikte bu noktada idarenin sorumluluğunun idare ajanlarının görev kusurundan kaynaklanan hizmet kusuruna dayandırıldığına işaret etmekle yetineceğiz.

I- İDARENİN İNTİHAR NEDENİYLE SORUMLULUĞUNUN KOŞULLARI

Genel olarak idarenin sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için bir zararın varlığı, zararı doğuran işlem veya eylemin idareye yüklenebilir olması ve zarar ile idarenin davranışı arasında illiyet bağının bulunması koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.

İdarenin intihar nedeniyle sorumluluğunun koşulları da bunlardan farklı değildir. Öncelikle asker kişinin intihar etmesi nedeniyle bir zarar doğmuş olmalıdır. Zararı doğuran intihar eyleminin idareye yüklenebilir olması ve zarar ile idarenin davranışı arasında illiyet bağının bulunması gerekmektedir. Asker Kişinin İntiharı Sonucunda Ortaya Çıkan Zarar Giriş bölümünde belirtildiği üzere intihar eyleminde uğranılan en önemli zarar intihar eden kişinin hayatını kaybetmesidir. Ancak ölümle birlikte hukuksal anlamda kişi’lik sona erdiğinden ve ölen kişinin hak iddia etmesi söz konusu olamayacağından burada intihar ederek ölen kişinin yakınlarının uğradığı zarar söz konusudur.

İntihar sonucu ölen asker kişinin anne-babası, eşi, çocukları ve kardeşleri gibi yakınlarının uğradığı zarar, maddî ve manevî zarardır. Bu sayılanların anne-baba, eş ve çocukların uğradığı maddî zarar destekten yoksun kalmaları nedeniyle uğradıkları gelir kaybıdır. Anne-baba, eş, çocuklar ve kardeşlerin uğradıkları manevî zarar ise intihar eden asker kişi yakınlarının ölmesi nedeniyle yaşadıkları ve bir ömür boyu yaşayacakları acı ve üzüntüdür.

Ancak kabul etmek gerekir ki her intihar eylemi ölümle sonuçlanmayabilir. İntihar eden asker kişinin elinde olmayan nedenlerle eyleminde başarısız olması, yani ölmemesi söz konusu olabilir. Bu durum intihar için uygun yöntem, alet, silâh vs. kullanılmamış olmasından veya kullanılmış olmasına rağmen üçüncü kişilerin müdahalesiyle kurtulmasından kaynaklanabilir. Eğer intihar eden kişinin vücut bütünlüğünde bir noksanlık, sakatlık oluşmamışsa, tamamen iyileşerek eski haline gelmiş ise ortada bir zarar yoktur. Ancak intihar eden kişi kurtarılmasına rağmen tam olarak iyileşememiş, sakat kalmış, sakatlık nedeniyle çalışma gücü kaybına uğramış ise ortada bir zarar var demektir. İşte bu durumda intihar eden asker kişinin bizzat uğramış olduğu zararın, diğer koşulların varlığı halinde idarece tazmin edilmesi gerekmektedir.

B) Zarar Doğuran İntihar Eyleminin İdareye Yüklenebilir Olması Asker kişinin intihar etmesi sonucunda ortaya çıkan zararların idarece tazmin edilebilmesi için idarenin bir eylemle intihara sebep olması, intihar eyleminin gerçekleşmesinde katkısının bulunması gerekmektedir. İdare dışındaki ve idare ile ilişkisi olmayan kişilerin verdikleri zararlar idareye bağlanamaz. İdarenin intihar eyleminden sorumluluğunda da aynı kural geçerlidir. Eğer intihar eylemi askerlik hizmetinin kapsamında bulunan sebeplerden değil de tamamen özel hayatın kapsamında bulunan kişisel nedenlerden kaynaklanıyorsa, artık bu noktada idarenin zarar doğuran bir eyleminden bahsetmek mümkün değildir.

C) İntihar Sonucunda Ortaya Çıkan Zarar İle İdarenin Eylemi Arasında İlliyet Bağının Bulunması İdare ancak kendisine doğrudan bağlanabilir nitelikteki işlem ve eylemlerden sorumludur. İdare adına veya idare tarafından tesis edilen işlem veya gerçekleştirilen tutum veya davranış sebebiyle doğan zararlardan idare sorumludur. İdarenin zararı karşılama sorumluluğunun doğabilmesi için zarar ile idarenin davranışı arasında bir illiyet bağının, sebep-sonuç ilişkisinin bulunması gerekir. Bu bağın yokluğu idareyi sorumluluktan kurtarır.

Olayların mutad akışına ve genel tecrübelere göre eğer zarar doğuran fiil ve davranış olmasaydı o zararın meydana gelmeyeceği kesin bir biçimde söylenebiliyorsa zarar ile fiil ve davranış arasında illiyet bağı var demektir. Zarar idari bir davranışın sonucu olmayıp da olayların normal akışı içinde beklenmeyen bir sonuç ise nedensellik bağından söz edilemez. Asker kişilerin intihar eylemleri sonucunda ortaya çıkan zarardan idarenin sorumlu tutulabilmesi için intihar eylemi ile idarenin bir davranışı, fiili arasında illiyet bağının, bir bağlantısının bulunması gerekmektedir. İntihar eden kişinin eylemi idarenin bir eylemine bağlanamıyor ise ortaya çıkan zarardan idarenin sorumluluğu söz konusu olmayacaktır.

AYİM’in konuyla ilgili kararları incelendiğinde, asker kişilerin intihar ederek hayatlarına son vermeleri nedeniyle yakınları tarafından açılan tam yargı davalarında idarenin hizmet kusurunun varlığının anlaşılması halinde tazminata hükmedildiği, aksi halde davanın reddine karar verildiği görülmektedir. İntihar ederek ölen bir askerin yakınları tarafından açılan davada AYİM, olayda idarenin hizmet kusurunun bulunduğunu şu gerekçelerle açıklamıştır:

“… Anayasanın 40 ncı maddesinde yer alan ´kişinin resmi görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da kanuna göre, devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.´ şeklinde ifadesini bulan hükmü ve anayasanın 129/5 nci maddesindeki ´memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak ancak idare aleyhine açılabilir.´ şeklindeki hükmü ile 1602 sayılı Kanunun 24 ncü maddesinde yer alan ´kişiler askeri görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan ötürü bu zararları yerine getiren personel aleyhine değil sadece bu mahkemede ilgili kurum aleyhine dava açabilirler. Kurumun genel hükümlere göre sorumlu personele rücu hakkı saklıdır.´ şeklindeki hükmü muvacehesinde askeri bir kamu hizmetinin ifası sırasında ika edilen kusurun ifa edilen görevden ayrı düşünülemeyeceği, bu durumda dahi verilen zararlarda devletin asıl ve birinci derecedeki sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı, keza devlet adına kamu hizmeti yürüten davalı idarenin halin icaplarına ve ihtiyaca göre hizmeti devamlı ve iyi şekilde topluma arz etmesi ve hizmet yürütürken kimsenin zarara uğramamasını sağlamak amacıyla gerekli önlemleri alması zorunludur. Bu zorunluluğun gereği gibi yerine getirilmemesi hizmetin kusurlu işlediğinin göstergesidir.

… Müteveffanın intihar ettiği gün ve öncesinde müteaddit defalar idare ajanı ……… tarafından azarlandığı ve müessir fiillere maruz kaldığı, üstlerin astlarını usulüne uygun şekilde eğitmek ve korumakla görevli oldukları halde bu kurala riayet edilmediği, olayın müteveffanın komutanının kusurundan ileri geldiği, ajanların idarenin yürüttüğü hizmetin bir parçası olup, ajanları idarenin yürüttüğü hizmetten ayırmanın mümkün olmadığı düşünüldüğünde, birlikteki hizmetin iyi işlemediği, ajanların yeterince eğitilmediği ve yeterince denetlenmediği, dolayısıyla idarenin hizmet kusuru içinde bulunduğu anlaşıldığından müteveffanın müterafık kusuru da dikkate alınarak, zararın davalı idarece karşılanması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır…” Eğer intihar eylemi ile idarenin yürüttüğü hizmet arasında bir bağlantı, illiyet bağı mevcut değil ise AYİM. davayı reddetmektedir.

Örneğin AYİM. bir kararında davayı reddederken şu gerekçelere dayanmıştır: “…Anayasanın 125 nci maddesine göre idare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararları ödemekle yükümlüdür. Bu suretle idarenin sorumluluğu Anayasa prensibi olarak kabul edilmiştir. Ancak, Anayasa da idarenin sorumluluğunun hangi esaslara göre belirleneceği belirtilmemiş, bu meselenin halli doktrin ve yargı kararlarına bırakılmıştır. Bugün idarenin sorumluluğu hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk ilkelerine dayandırılmaktadır. İster hizmet kusuru isterse kusursuz sorumluluk ilkelerine dayandırılsın genel olarak idarenin tazmin borcunun doğabilmesi için bir zararın mevcudiyeti, zarara yol açan eylemin idareye yüklenebilir nitelikte bulunması, zarar ile eylem arasında illiyet bağının bulunması zorunludur.

Kovuşturmaya yer olmadığı kararı da dikkate alındığında davacıların yakını olan J.Er ……………………..’ün askerlik hizmetini yaptığı sırada nöbet mahallinde intihar etmesi olayında hizmetin kurulmasından ve işletilmesinden kaynaklanan idareye atfı kabil bir hizmet kusuru bulunmadığı gibi zararlı sonucun idarenin bir eyleminden ve ajanlarının kusurlu davranışlarından kaynaklanmayıp müteveffanın kendi eyleminden meydana geldiği anlaşılmaktadır. Zira olayla ilgili yapılan adli soruşturma sonunda da idarenin hiçbir ajanı hakkında kamu davası açılmamıştır.

İntihar olayının, idarenin kusurundan kaynaklandığına yönelik davacıların iddiası herhangi bir kanıt ile doğrulanmamıştır. Sonuç olarak olayın meydana gelmesinde idareye atfı kabil bir kusurun bulunmaması ve zararlı sonuç ile idarenin herhangi bir eylemi arasında illiyet bağı bulunmaması nedeniyle, intihar olayında idarenin sorumlu tutulmayacağı kanaatine varılmıştır…”

II-İNTİHARDAN DOĞAN SORUMLULUKTA HİZMET KUSURUNUN SEBEBİ, KAYNAĞI

AYİM kararları incelendiğinde intihar eyleminden dolayı idarenin hizmet kusurunun varlığının kabul edildiği durumun aslında idarenin ajanlarının kişisel kusurlarından ibaret olduğu görülmektedir. Bu noktada devreye “görev kusuru” kavramı girmektedir. Görev kusuru halinde, bir kişisel kusurun söz konusu olduğu durumda aynı zamanda işlenilen bu kusurun görev ile arasında bir ilişki bulunmaktadır.

“Görev kusuru, somut olarak kamu görevlilerinin kişisel davranışlarından kaynaklanan bir davranışı içerse de aslında idarenin kendi davranışı sayılması gerekirken ve dolayısıyla idarenin kendi sorumluluğunu doğuran, hukuka ve göreve aykırılığı, göreve ve idareye ilişkin sayılmasını engellemeyen kusurun, somut personelde kişiselleşen görünüm biçimidir.” Görev kusuru, geniş anlamda, kişisel kusur sayılabilirse de, aslında hizmet kusuru niteliği taşıyan meslekî ve ödevsel bir kusurdur. Genellikle orta yeterlikteki bir personelin yapmayacağı veya yapmaması gereken eylemler görev kusuru niteliği taşırlar. Personelin hizmet dışında işlenen, ancak görevinden tamamen soyutlanmasını önleyen veya engelleyen en hafif ve gevşek bir bağ ile hizmetle bağlantılı bulunan eylem ve kusurları dahi, görev kusuru olarak idari sorumluluğu gerektiren hizmet kusuru saymak gerekir.

İdarenin ajanı, keyfi, kasıtlı, taraflı, suç oluşturan, görev ve yetki alanını aşan, idari işlevinin dışına çıkan görünümde olan işlemler gerçekleştirdiğinde bile, gene de resmi yetki, görev ve olanaklardan yararlanarak, onları kullanarak hareket ettiğinden, kendisini görevinden, yetkisinden, bağlı olduğu idareden tamamen soyutlanmasını ve ayrılmasını önleyen veya engelleyen ve bazen duruma göre gayet hafif ve gevşek bir bağ ile irtibatlandırılmış olması halinde görev kusurundan bahsedilir.

Görev kusurunda, hizmetle ilişkiden tamamen yoksun olmayan bir kişisel kusur ve hizmet dışında işlenen ancak bir hizmet kusuru ile açıklanabilen bir kusur söz konusudur. Görev kusurunda hizmetle olan bağ varlığını korumaktadır. Görev kusurunda, kusur hizmet dolayısıyla ve (ya) hizmetin gereklerini yerine getirmek amacıyla tahsis edilen araç ve imkânlar kullanılarak kusur işlenilmektedir.

Görev kusuru ile ilgili olarak yapılan bu teorik açıklamalar ışığında AYİM’in kararları incelendiğinde, asker kişilerin intihar eylemlerinde bir idare ajanının görev kusuru sayılan söz ve davranışlarının bulunması halinde, bu durumun hizmet kusuru sayarak tazminata hükmettiği görülmektedir. Ancak dikkat çekici bir husus bu kararlarda “görev kusuru” kavramına yer verilmemiş olmasıdır. Konuyla ilgili kararlarda AYİM, esasında intihar eden asker kişinin intihar etmesine sözleri ve davranışlarıyla sebep olan, intihar eden kişinin intihar kararını vermesine katkıda bulunan bir idari ajanın bulunup bulunmadığını araştırmakta, böyle bir halin varlığını tespit ettiğinde de bu durumu bir hizmet kusuru kabul ederek idarenin sorumluluğunu belirleyerek tazminata hükmetmektedir.

AYİM, bir askerin, komutanı olan bir subay tarafından müteaddit defalar dövülmesi, işkenceye varacak şekilde ağzına telsiz anteni sokularak karıştırılması sonucunda defterine “Bu dünyada beni sevenler de var sevmeyenler de var, sevmeyenlerden biri de 1.Bt.Sb…………Teğmen. İşte onun yüzünden intihar ettim, benim kaderim buraya kadarmış” ifadelerini yazdıktan sonra silâhıyla kafasına bitişik atış yapmak suretiyle hayatına son vermesi üzerine, yakınları tarafından açılan tam yargı davasında davacılara tazminat ödenmesi kararı şu gerekçelere dayandırılmıştır:

“…Olayın Oluş Tarzı, şahit beyanları, mahkeme kararı, bilirkişi mütalaası müntehirin yazısı, As. Yargıtayın onama ilamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde …………….’nın …………. tarafından kendisine vaki hakaret ve dövmeleri sonucu intihar ettiği ve bunun da askeri hizmetten soyutlanamayacağı, idari eylemle zararlı sonuç arasındaki illiyet bağının kesilmediği sonuç ve kanaatine varılmış, birlik komutanı olan ……….’ın astlarını korumakla görevli olduğu halde bu lazimeye riayet etmediği davalı idarenin de ajanını gerektiği gibi yetiştirmediği, disipline etmediği, böylece olayda idarenin hizmet kusurunun bulunduğu anlaşılmakla davacıların zararlarının tazmininin gerektiği kanaat ve sonucuna ulaşılmıştır…”

AYİM, intihar ettiği gün ve önceleri üstlerince müteaddit defa müessir fiile maruz kalan, spor ve atıştaki başarısızlığı nedeniyle bölük önünde kendisine yuh çektirilen, bu nedenle bunalıma girerek nöbet sırasında intihar eden erin ölümünde , bir astsubay tarafından küfredilip arkadaşlarının önünde tekme, tokat ve yumrukla dövülüp başı askeri aracın kasasına çarpılan, hakarete maruz kalan, bu onur kırıcı davranışların etkisiyle intihar eden erin ölümünde intihara sebep olan idare ajanının idarenin yürüttüğü hizmetin bir parçası olduğu, bunun hizmetin yapısından kaynaklandığı, ajanları idarenin yürüttüğü hizmetten ayırmanın mümkün olmadığı, bu durumda askerî birlikteki hizmetin iyi işlemediği, ajanların yeterince eğitilemediği, yeterince denetlenemediği, dolayısıyla idarenin hizmet kusuru içinde bulunduğunu kabul ederek, intihar nedeniyle ortaya çıkan zararın davalı idarece karşılanması gerektiği sonucuna varmıştır.

AYİM, intihara bağlı ölüm olayları nedeniyle açılan tam yargı davalarında intihar eylemi ile idarenin bir ajanının eylemi veya hizmet arasında bir ilişki, illiyet bağı bulunmadığını tespit ettiği durumlarda ise idarenin sorumluluğunun koşulları oluşmadığı için davayı reddetmektedir.

Örneğin intihar ederek hayatına son veren bir askerin üzerinde çıkan notta; “hayatımdan bıktım, usandım, bu dünyayı bana zindan ettiler. Üst devrelerim üzerime çok geldiler. Her gün ceza çeke çeke bunalıma girdim. Benim bunalıma girip intihar etmemin tek sebebi bölükteki üst devrelerimin ve kendi tertiplerimin yüzündendir…” ifadeleri bulunmasına rağmen askeri savcılık tarafından yapılan soruşturmada, ölen ere iddia ettiği gibi baskı, kötü muamele ve dövme şeklinde muamele yapılmadığı, ders saatinde sık sık uyuduğu için ikaz edildiği ve bazen de şınav çekme cezası verildiğinin tespit edilmesi nedeniyle AYİM, idare ajanlarının kusurlu bir davranışının bulunmadığı, intihar ile hizmet arasında illiyet bağı bulunmadığı sonucuna varılarak davayı reddetmiştir.

Tartıştığı arkadaşı ile arasında geçen olayın bölük komutanına intikalinden sonra üzüntüye kapılarak intihar eden erin , kız arkadaşı ile yaşadığı problemler nedeniyle bunalıma girip nöbet yerinde intihar eden erin , ölen nişanlısını unutamadığı için bunalıma girip kendisini vurduğunu ölmeden önce ifade eden erin , birliğe yeni katılan, yakın çevresine sürekli askerlikten yakınan ve askerliğe alışamadığını söyleyen erin yakınları tarafından açılan tam yargı davalarında AYİM, ölüm olayı ile askeri hizmet arasında illiyet bağı bulunmadığına, idarenin kusurlu ya da kusursuz sorumluluğunun söz konusu olmadığına karar vererek davaları reddetmiştir.

III-İNTİHAR EDENİN MÜTERAFIK KUSURU

İntihar ederek ölüm halinde ortaya çıkan en önemli zarar intihar eden kişinin hayatını kaybetmesidir. Bu çalışmanın konusu, daha öncede belirtildiği üzere bizzat intihar eden asker kişinin değil, onun yakınlarının uğradığı zararlardan idarenin sorumlu olup olmadığıdır.

İdarenin, intihar eylemlerinden sorumlu olduğu hallerde, intihar eden asker kişinin hayatına bilerek ve isteyerek son vermesi müterafık kusur olarak değerlendirilmekte ve hükmedilecek tazminat miktarından indirim yapılmasına neden olmaktadır. AYİM kararlarında intihar ederek ölen asker kişinin müterafık kusurunun bulunduğuna değinilerek geçildiği, müterafık kusurla ilgili detaylı bir açıklama yapılmadığı görülmektedir.

AYİM’in konu ile ilgili kararlarında dikkati çeken bir husus, müterafık kusur nedeniyle hükmedilecek tazminat miktarından indirim yapılırken farklı kararlarda farklı oranlarda indirim yapılmış olmasıdır. Örneğin intihar ederek vefat eden bir erin yakınlarının açtığı davada bilirkişinin yaptığı hesaplama sonunda ortaya çıkan hakediş miktarından müterafık kusur nedeniyle 1/3 oranında indirim yapılmasına rağmen, benzer bir olayda bilirkişinin hesapladığı hakediş miktarından intihar edenin müterafik kusuru nedeniyle ¾ oranında indirim yapılmıştır.

Şüphesiz ki her intihar eyleminde, intihar eden asker kişiyi intihara sürükleyen olayların gelişiminde idare ajanlarının etkileri, kusurları farklı yoğunlukta olmakta, buna bağlı olarak intihar edenin müterafık kusuru da farklı oranda, ağırlıkta olmaktadır. Dolayısıyla farklı kararlarda müterafık kusur nedeniyle hükmedilecek tazminat miktarından farklı oranlarda indirim yapılması son derece doğaldır. Ancak bu noktada “müterafık kusur nedeniyle indirim yapılmıştır” gibi genel bir ifade ve uygulama yerine, mütefarık kusurun yoğunluğu, ağırlığı hakkında bazı somut gerekçelerin ortaya konması gerekmektedir.

SONUÇ

İntihar eden kişinin kendi hayatına bilinçli olarak son vermek suretiyle, zarara bizzat sebebiyet vermesi yönüyle aslında ortaya çıkan zarardan, başka birisinin sorumlu tutulmamasını gerektirmektedir. Ancak intihar eden asker kişinin intihar etme kararını almasında, idare ajanlarının kötü muamele, hakaret, sövme, dayak, müessir fiilde bulunma gibi eylemlerle katkıda bulunması halinde ajanın görev kusuru nedeniyle idarenin hizmet kusuru söz konusu olmakta ve idarenin sorumluluğu kabul edilmektedir.

AYİM, intihar eden asker kişilerin yakınları tarafından açılan davalarda ölüm olayının meydana gelmesinde idare ajanlarının bir kusurunun bulunup bulunmadığını eskiden beri titizlikle araştırmakta, görev kusurunun varlığını tespit ettiği durumlarda idarenin hizmet kusuru işlediği sonucuna vararak intihar eden kişinin yakınlarının uğradığı zararın tazmini yönünde karar vermektedir.

AYİM’in intihardan doğan sorumluluk konusunda sergilediği tutumun, idarenin sorumluluğu hususunda günümüzde teorik ve pratik anlamda ulaşılan noktaya varılmasında önemli bir katkısının olduğu kesindir. Zira konuyla ilgili kararlarda idarenin ajanlarının kişisel kusurları, görev kusurunu oluşturan fiil ve davranışları, hizmet kusuru gibi sorumluluk hukukunun temel konuları ele alınarak tartışılmakta ve Anayasal ve yasal düzenlemeler irdelenmektedir.

AYİM, intihar eden asker kişilerin yakınlarının açtığı tam yargı davalarında hizmet kusurunun varlığını tespit etmek suretiyle davacılar lehine tazminata hükmederek, evlatlarını, eşlerini, ana-babasını veya kardeşlerini yitirmenin acısını yaşayan insanlara haklarını teslim etmekte ve bu vesileyle hukuk devletinin gerçekleşmesine önemli bir katkıda bulunmaktadır.

KAYNAKÇA

ANAYURT Ömer :Türk Hukukunda İdarenin Kusura Dayalı Sorumluluğu, (Yüksek Lisans Tezi, GÜSBE, Ankara, 1989) ATAY E.Ethem – ODABAŞI Hasan – GÖKCAN Hasan Tahsin Teori ve Yargı Kararları Işığında İdarenin Sorumluluğu ve Tazminat Davaları, ( Ankara, Seçkin Yayınevi, 2003)

DURAN Lütfi :“Türk Kamu Personelinin Mali Sorumluluğu Sorunu”, (Amme İdaresi Dergisi, C.17, S.2, Ankara, 1984)

GÜNDAY Metin :İdare Hukuku,(Ankara,İmaj Yayıncılık, 1998)

GÜRAN Sait : “İdarenin ve Ajanın Sorumluluğunun Belirlenmesine İlişkin Düşünceler”, (Danıştay Dergisi, Yıl 9, Sayı 34-35, Ankara, 1979)

OZANSOY Cüney : Tarihsel ve Kuramsal Açıdan İdarenin Kusurdan Doğan Sorumluluğu, (Doktora Tezi, AÜSBE, Ankara, 1989)

ÖZGÜLDÜR Serdar: : AYİM Kararları Işığında Tam Yargı Davaları, (Ankara, Yetkin Hukuk Yayınları, 1996)

Türk Hukuk Lügatı: : Türk Hukuk Kurumu – Başbakanlık İdareyi Geliştirme Başkanlığı, (Başbakanlık Basımevi, 4.Baskı, Ankara-1998)

geri