Caner Bahar

Er Ekinci’nin ailesi intihara inanmadı

18-06-2010 Star Gazete     
 Tunceli merkeze bağlı Sütlüce Karakolu’nda intihar ettiği söylenen Jandarma Er Metin Ekinci’nin ailesi, oğullarının kendisini öldürdüğüne inanmıyor.

Ekinci’nin, sırtından giren bir kurşunla yaşamını yitirdiğini vurgulayan ailesi, “Kemer üzerinden vurulmuş ve kurşun göğsünden çıkmış. Otopsi raporunu beklemeden olayın intihar olduğunu söyleyen askeri yetkililerden açıklama bekliyoruz.” dedi.

Askere 4 ay önce giden Metin Ekinci, 15 Haziran günü hayatını kaybetti. Yapılan açıklamalarda intihar ettiği söylendi. Ancak aile, aynı görüşte değil. Muş’taki Kale Mezarlığı’na defnedilmeden önce cenazeyi inceleyen Ekinci ailesi, oğullarının, sırtından vurulduğunu, kurşunun göğsünden çıktığını görmüş.

Adli tıp raporu beklenmeden olayın intihar olarak ilan edilmesine tepki gösteren Metin Ekinci’nin amcası Kenan Ekinci, “Canımızdan can alındı. Biz askerliğimizi yapmış vatandaşlar olarak, biliyoruz ki G3 mermisinin girdiği yer, sadece kendi oyuk deliğini açacak şekilde, çıktığı yer ise patlatacak şekildedir. Olayın aslını öğrenmek istiyoruz. Yetkililerden açıklama bekliyoruz. Gerekirse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuracağız. Bu, kesinlikle intihar değil. Adli Tıp Raporu gelmeden, bunun intihar olarak yayınlanması utanç verici bir olaydır” şeklinde konuştu.

Baba Abdurrahman Ekinci de hadisenin intihar olmadığından emin. Evlat acısı sebebiyle konuşmakta zorlanan Ekinci, “Ben şimdi konuşacak durumda değilim. Benim kardeşlerim ne söylemişse doğrudur. Aynen o sözlerin arkasındayız” ifadelerini kullandı.

Vanlı asker karakolda intihar etti

06-09-2010    

taraf.com.t

Kastamonu İl Jandarma Komutanlığı’nda askerlik yapan Bitlis Ahlat nüfusuna kayıtlı er Celal Timur’un ‘intihar’ ettiği iddialarına inanmayan baba Nurettin Timur, son zamanlarda artan asker intiharlarına dikkat çekerek, ‘Son zamanlarda sık sık asker intiharı haberleri duyuyoruz. Ama dikkat çekici bir nokta var ki oda ölen askerlerin neredeyse tamamının Kürt ailelerin çocuklarının olması. Ölüm sadece Kürt halkının askerlik yapan evladına mı var? Neden özellikle Kürt askerler ölüyor’ diye sordu.

Son dönemlerde artan ve çoğunluğunu Kürt çocuklarının oluşturduğu ‘asker intiharları’na bir yenisi daha eklendi. 22 Temmuz günü Kastamonu İl Jandarma Komutanlığı’nda askerlik yapan Celal Timur isimli Bitlis’li erin nöbet kulübesinde ölü bulunduğu iddia edildi. İddialara göre er Timur G3 tüfeğiyle çenesinden ateş ederek intihar etti. Ancak anlatılanlara inanmayan ve çocuklarının öldürüldüğünü düşünen Timur’un ailesi İHD Bitlis Temsilciliğine başvurarak hukuki yardım talebinde bulundu.

‘Oğlum her Kürt genci gibi yurtseverdi Kürtçe okur parti çalışmalarına katılırdı’

İntihar ettiği iddia edilen Timur’un babası Nurettin Timur son zamanlarda artan asker intiharlarına dikkat çekerek, ‘Son zamanlarda sık sık asker intiharı haberleri duyuyoruz. Ama dikkat çekici bir nokta var ki oda ölen askerlerin neredeyse tamamının Kürt ailelerin çocuklarının olması. Ölüm sadece Kürt halkının askerlik yapan evladına mı var? Neden özellikle Kürt askerler ölüyor’ diye sordu. Olayın yaşandığı gün oğlunun evi arayarak uzun uzun sohbet ettiğini, ailesinden para istediğini, bir sıkıntısı olmadığını belirttiğini söyleyen baba Timur, ‘Oğlumun bize yansıyan hiçbir problemi yoktu. Ne askerlikten önce, ne de askerlikte bize bir problemi olduğunu söylemedi. Her zaman sevecen ve güler yüzlüydü. Her Kürt genci gibi oda yurtsever bir gençti, parti çalışmalarına katılır, Kürtçe okur, dilini geliştirmek için uğraş verirdi. Hayat dolu bir çocuktu’ şeklinde konuştu. Baba Timur oğlunun askerlik ile bir problemi olmadığını dile getirerek bir an önce askerlik yapıp bitirmek için uğraştığını belirtti.

Çenesinin altından vurulmuş dendi ancak kurşun izi alnında çıktı

Er Timur’un ölümünün ardından aile, kendilerine Celal Timur’un nöbet kulübesinde kendini G3 ile çenesinin altından ateş ederek intihar ettiğini söylediklerini belirtti. Ancak hem baba Timur hem de anne Hanım Timur oğullarının cenazelerine baktıkları zaman kurşunun alından girip arkadan çıktığını gördüklerini söyledi. Baba Timur, ‘Kurşun iddia edildiği gibi çeneden girmemişti. Alnından girmiş arkadan çıkmıştı. Ayrıca yakın mesafeden ateş edilmediği belliydi, çünkü alnındaki yarada yanma ya da barutun tahriş izine rastlamadık ve kurşunun çıkış yerinin küçük olduğunu gördük. Bir G3 yarasına benzemiyordu’ diyerek oğlunun öldürülebilmiş olacağından şüphelendiklerini söyledi.

‘Oğlumuza daha silah verilmemişti’

Usta birliğinin altıncı gününde iken yaşamını yitiren Celal Timur’un ailesi çocuklarının ölümünden önce arayarak henüz kendisine silah verilmediğini söylediğini, ‘Kendisine silah verilmeyen biri nasıl olurda nöbet kulübesinde kendi silahıyla intihar eder’ diyerek tepki gösterdi.

Şüpheli sohbetler

Celal Timur’un yurtsever bir genç olduğunu dile getiren ailesi uzun süreden beridir siyasi parti çalışmalarında yer aldığını ve aktif olarak çalıştığını söyledi. Timur’un annesi Hanım Timur, Kütahya’da acemi birliğini yapan Celal Timur’un kendilerine bir yüzbaşı ve bir uzman çavuştan bahsettiğini söyleyerek, ‘Oğlum bize telefonda ‘burada bir yüzbaşı ve bir uzman var bana karşı çok iyiler, onlarda Kürtmüş geceleri sabahlara kadar Kürtçe sohbet ediyoruz’ dedi. Bende ona ‘oğlum onlara kanma, seni tuzağa düşürmeye çalışıyorlar’ dedim ama beni dinlemedi. En son acemi birliği bitince yüzbaşı ve uzman ile vedalaşmaya gitti. Ama biri hastaymış ötekinin tayini çıkmış’ diyerek oğullarının Kütahya’da hakkında rapor tutulduğunu ve Kastamonu’da kasıtlı olarak öldürüldüğünü iddia etti.

Oğullarının otopsi raporlarının kendilerine ulaşmadığını, ulaştığı zaman hukuki girişimlerde bulunulacağını söyleyen aile, ‘Oğlumuz öldürüldü. Rapor bize ulaştığı zaman gerekli hukuki girişimlerde bulunacağız. İnşaallah sebep olanların Allah belasını verecek’ dedi.

Bitlis’in Ahlat ilçesinin Yoğurtyemez köyüne getirilen cenaze aile tarafından köy mezarlığına defnedilmişti.

SİNAN AYGÜL
BİTLİS-DİHA

Semih Tekke

Ölüm Tarihi: 05. 09. 2010

Urfa’nın Viranşehir ilçesinde askerliğini yapan bir gencin intihar ettiği ileri sürüldü.

Edinilen bilgiye göre, Demirci Jandarma Karakolu’nda askerliğini yapan Jandarma Piyade Er Semih Tekke (21), nöbet tuttuğu kulübede G-3 piyade tüfeğiyle yaşamına son verdi.

Tekke’nin, bugün öğle saatlerinde G-3 tüfeği ile başına ateş ettiği ileri sürüldü.

Mehmet Sefa Gölgü

Ölüm Tarihi: 03.09.2010

Erzincan’ın Refahiye İlçesi’ne bağlı Gümüşakar Jandarma Karakol Komutanlığı’nda askerlik görevini yapan 20 yaşındaki Er Mehmet Sefa Gölgü, piyade tüfeği ile yaşamına son verdi. Alınan bilgiye göre olay önceki gün saat 19.45’te meydana geldi. Refahiye İlçe Jandarma Komutanlığı’na bağlı Gümüşakar Jandarma Karakol Komutanlığı’nda askerlik görevini yapan Van’ın Erciş nüfusuna kayıtlı Jandarma Er Mehmet Sefa Gölgü, tüfeğiyle intihar etti. Olayla ilgili olarak 3’ncü Ordu Komutanlığı Askerî Savcılığı ve Refahiye Cumhuriyet Savcılığı’nca soruşturma başlatıldı.

Hayri Kamalak’ın oğlu Volkan Kamalak’ın ölümünün 1. yıldönümü nedeniyle yaptığı basın açıklaması

Sayın basın emekçileri, saygıdeğer yüce halkım ve konuklarımız. Kerbeladan bugüne inancı, vatanı, bayrağı, düşüncesi uğruna yaşamını yitirmiş tüm şehitlere Allahtan rahmet ailelerine sabır dileğiyle ruhları şad olsun.
04.09.2009’da Ağrı’nın Eleşkirt ilçesinde usta birliğinde 17 günlük askerken bu mübarek ayda 130 promil alkol alarak atış alanında, atış esnasında intihar etmiş Volkan Kamalak’ın babasıyım. Volkan’ın ölümünden 9 ay sonra Avukat aracılığıyla elimize otopsi raporu geçti. Tertiplerinin terhisine 15 veya 20 gün kala 13.07.2010 tarihli Hakim Teğmen Emrah KIRAT tarafından karar verilmiş, takipsizlik kararı bize ulaştı. Biz itiraz dilekçesi yazarak AİHM’e baş vurmak suretiyle Av. Savaş KILIÇ gereğini yapmıştır.
Olay süresinden bugüne ben olayı ve dosyayı incelediğimde gördüğüm yanlışlar, çelişkiler, sorumsuzluklar, yalanlar hiç kimse tarafından ciddiyete bile alınmamıştır. Herkes olayı örtbas etmek için kendi işlerine geldiği şekilde yorum ve kararlar vermişlerdir. Bu kadar açık olarak taraf oldukları için kendilerini yürekten kutluyorum.
Ama şunu düşünememişler 20 yaşına kadar ailesinin emeğiyle büyümüş hiçbir kötü alışkanlığı olmayan aksine başarılarla dolu vatan borcu namus borcu diyerek vatanın en zor şartlarında Askere gelen bir mazlumu, masumu nasıl oldu da 17 günde intihar edecek pozisyona getirdik, ne kadar becerikli olduklarını insanlık suçu işlediklerini görmüyorlar.
Bizler aynı acıyı yaşayan aileler olarak, bir daha böyle bir olayın yaşanmaması için çocuklarımıza sürülen kara lekelerin kalkması, yapılan zulmün, insanlık dışı davranışların hesabını sormak için yan yana gelmiş mücadelemizi sonuna kadar devam edecez. Ülkemizde şu ana kadar basına yansıyan 900 ile 1000 arası askerde meçhul ölüm ve intihar olayı vardır. Yani şehitten çok adı intihar denen Asker ölümü vardır.
Devletin yetkili mercileri Cumhurbaşkanı, Genelkurmay, Başbakan, Savunma, Adalet, İnsan Hakları Bakanlıkları ve Kurumlar buna acilen el atılıp, nedenleri araştırılıp, suçlular sorgulanmasa daha nice fidanlarımızı yitirecez. Buna yürek dayanmaz halkta bunu kaldırmaz.
Çok saygı duyduğum, ilkeli gördüğüm Eski Genel Kurmay Başkanı İlker BAŞBUĞ devir teslim töreninde verilmeyecek hesabımız yoktur dedi. Kendisine sormak isterim bu olaylar kendi döneminde oldu kimden hesap sordu ki nasıl hesap versin. Çünkü paşalarını, subaylarını kurtarmak için meşguldü. Mehmetçiği düşünecek vakti yoktu. Kendisi çocuklarıyla gurur duyuyor, bende kendisi kadar Volkan’la gurur duyuyorum ama oğlum toprakta çürüyor.
Zaten minareyi çalan kılıfını hazırlar her şeye profesyonelce kılıf hazırlanıp örtbas ediliyor. Bundan dolayı elbette ki verilmeyecek hesap olmaz.
Olayın olduğu ilk günler bir basın bültenimde şerefli ordumuzun yüce adaletine sığınmıştım. Ama ne yazık ki bu adaletin tekerrür etmesine bir Mehmetçik babası ve emekçi insan olarak benim şerefim yeterli gelmedi ki onun için adalet böyle tekerrür etti. Şimdi ise Yüce Allah’ın ve halkın adaletine sığınıyorum.
Sayın can dostlar Serhat, Volkan, Caner, Murat, Yunus Emre, Serdar, Ahmet, Sedat, Mesut, Ali, Recep, Enes isimlerini yazamadığım asker ailelerinden özür diler. İsimleri, memleketleri, düşünceleri ne olursa olsun aynı sevgiyle acılarını yüreğimize basarak onurlu bir mücadele verip onları gözyaşlarımızla yeşertip onlarla mahşerde buluşana kadar unutmadık, unutmayacağız. Evlatlarımızı intihara sürükleyenler, katledenler, zulmedenler, işkence yapanlar, bunlara taraf olanlar, bunlara yardım, yataklık ve çanak tutanlar kendilerini unuttuğumuzu sanmasınlar. Kendilerini de cüretkarlıklarından dolayı aynı sevgi saygıyla hafızamızda bir dakika bile silinmiyor.
Bizi bugüne kadar yalnız bırakmayan siz dostlarıma teşekkür eder, şükranlarımı sunarım. Benim davam Hak uğruna yüzülen, asılan, zindanlarda çürüyen, faili meçhul ölen, meçhul asker Kubilay Teğmen, Kerbela, Çanakkale Şehitlerinin davasıdır. Dönen dönsün ben dönmem. Seninde çarkın tahtın yıkılır bir gün diyen Pir Sultan Abdal’ın davasıdır. Sayın basın mensupları, dostlar sizleri yürekten selamlıyor. Sevgiyle saygıyla teşekkür ederim.

Şerefli İnsan Onurlu Asker VOLKAN KAMALAK’ın Ölümünün
1.Yıl Dönüm Anısına
Babası
Hayri KAMALAK
04.09.2010

Sercan Yazar

Ölüm Tarihi: 25 Ağustos 2010


Hakkari Şemdinli’de nöbet değişimi esnasında ateş alan tüfekten çıkan merminin isabet etmesi sonucu hayatını kaybeden piyade er Sercan Yazar (22), son yolculuğuna uğurlandı.

Geçtiğimiz gün, Hakkari’ye bağlı Şemdinli’deki kışlasında nöbet değişimi sırasında ateş alan tüfekten çıkan kurşun, Yalovalı piyade er Sercan Yazar’a isabet etmişti. Olay sonrasında hayatını kaybeden asker, Yalova’da gözyaşları arasında son yolculuğuna uğurlandı. Cami avlusuna getirilen askerin naaşına sarılan anne Hüsniye Yazar dakikalarca gözyaşı döktü. Askerin babası Yener Yazar’ın ise ayakta durmakta zorlandığı görüldü.

‘Ölüm sadece Kürt askerlere mi var?’

31-08-2010

Kastamonu İl Jandarma Komutanlığı’nda askerlik yapan Bitlis Ahlat nüfusuna kayıtlı er Celal Timur’un ‘intihar’ ettiği iddialarına inanmayan baba Nurettin Timur, son zamanlarda artan asker intiharlarına dikkat çekerek, ‘Son zamanlarda sık sık asker intiharı haberleri duyuyoruz. Ama dikkat çekici bir nokta var ki oda ölen askerlerin neredeyse tamamının Kürt ailelerin çocuklarının olması. Ölüm sadece Kürt halkının askerlik yapan evladına mı var? Neden özellikle Kürt askerler ölüyor’ diye sordu.

Son dönemlerde artan ve çoğunluğunu Kürt çocuklarının oluşturduğu ‘asker intiharları’na bir yenisi daha eklendi. 22 Temmuz günü Kastamonu İl Jandarma Komutanlığı’nda askerlik yapan Celal Timur isimli Bitlis’li erin nöbet kulübesinde ölü bulunduğu iddia edildi. İddialara göre er Timur G3 tüfeğiyle çenesinden ateş ederek intihar etti. Ancak anlatılanlara inanmayan ve çocuklarının öldürüldüğünü düşünen Timur’un ailesi İHD Bitlis Temsilciliğine başvurarak hukuki yardım talebinde bulundu.

‘Oğlum her Kürt genci gibi yurtseverdi Kürtçe okur parti çalışmalarına katılırdı’

İntihar ettiği iddia edilen Timur’un babası Nurettin Timur son zamanlarda artan asker intiharlarına dikkat çekerek, ‘Son zamanlarda sık sık asker intiharı haberleri duyuyoruz. Ama dikkat çekici bir nokta var ki oda ölen askerlerin neredeyse tamamının Kürt ailelerin çocuklarının olması. Ölüm sadece Kürt halkının askerlik yapan evladına mı var? Neden özellikle Kürt askerler ölüyor’ diye sordu. Olayın yaşandığı gün oğlunun evi arayarak uzun uzun sohbet ettiğini, ailesinden para istediğini, bir sıkıntısı olmadığını belirttiğini söyleyen baba Timur, ‘Oğlumun bize yansıyan hiçbir problemi yoktu. Ne askerlikten önce, ne de askerlikte bize bir problemi olduğunu söylemedi. Her zaman sevecen ve güler yüzlüydü. Her Kürt genci gibi oda yurtsever bir gençti, parti çalışmalarına katılır, Kürtçe okur, dilini geliştirmek için uğraş verirdi. Hayat dolu bir çocuktu’ şeklinde konuştu. Baba Timur oğlunun askerlik ile bir problemi olmadığını dile getirerek bir an önce askerlik yapıp bitirmek için uğraştığını belirtti.

Çenesinin altından vurulmuş dendi ancak kurşun izi alnında çıktı

Er Timur’un ölümünün ardından aile, kendilerine Celal Timur’un nöbet kulübesinde kendini G3 ile çenesinin altından ateş ederek intihar ettiğini söylediklerini belirtti. Ancak hem baba Timur hem de anne Hanım Timur oğullarının cenazelerine baktıkları zaman kurşunun alından girip arkadan çıktığını gördüklerini söyledi. Baba Timur, ‘Kurşun iddia edildiği gibi çeneden girmemişti. Alnından girmiş arkadan çıkmıştı. Ayrıca yakın mesafeden ateş edilmediği belliydi, çünkü alnındaki yarada yanma ya da barutun tahriş izine rastlamadık ve kurşunun çıkış yerinin küçük olduğunu gördük. Bir G3 yarasına benzemiyordu’ diyerek oğlunun öldürülebilmiş olacağından şüphelendiklerini söyledi.

‘Oğlumuza daha silah verilmemişti’

Usta birliğinin altıncı gününde iken yaşamını yitiren Celal Timur’un ailesi çocuklarının ölümünden önce arayarak henüz kendisine silah verilmediğini söylediğini, ‘Kendisine silah verilmeyen biri nasıl olurda nöbet kulübesinde kendi silahıyla intihar eder’ diyerek tepki gösterdi.

Şüpheli sohbetler

Celal Timur’un yurtsever bir genç olduğunu dile getiren ailesi uzun süreden beridir siyasi parti çalışmalarında yer aldığını ve aktif olarak çalıştığını söyledi. Timur’un annesi Hanım Timur, Kütahya’da acemi birliğini yapan Celal Timur’un kendilerine bir yüzbaşı ve bir uzman çavuştan bahsettiğini söyleyerek, ‘Oğlum bize telefonda ‘burada bir yüzbaşı ve bir uzman var bana karşı çok iyiler, onlarda Kürtmüş geceleri sabahlara kadar Kürtçe sohbet ediyoruz’ dedi. Bende ona ‘oğlum onlara kanma, seni tuzağa düşürmeye çalışıyorlar’ dedim ama beni dinlemedi. En son acemi birliği bitince yüzbaşı ve uzman ile vedalaşmaya gitti. Ama biri hastaymış ötekinin tayini çıkmış’ diyerek oğullarının Kütahya’da hakkında rapor tutulduğunu ve Kastamonu’da kasıtlı olarak öldürüldüğünü iddia etti.

Oğullarının otopsi raporlarının kendilerine ulaşmadığını, ulaştığı zaman hukuki girişimlerde bulunulacağını söyleyen aile, ‘Oğlumuz öldürüldü. Rapor bize ulaştığı zaman gerekli hukuki girişimlerde bulunacağız. İnşaallah sebep olanların Allah belasını verecek’ dedi.

Bitlis’in Ahlat ilçesinin Yoğurtyemez köyüne getirilen cenaze aile tarafından köy mezarlığına defnedilmişti.

SİNAN AYGÜL
BİTLİS-DİHA

Celal Timur

Ölüm Tarihi: 22 Ağustos 2010

Kastamonu İl Jandarma Komutanlığı’nda askerlik yapan Bitlis nüfusuna kayıtlı er Celal Timur’un “intihar” ettiği iddia edildi.

Alınan bilgilere göre, Kastamonu İl Jandarma Komutanlığı’nda askerliğini yapan Bitlis nüfusuna kayıtlı er Celal Timur’un nöbet tuttuğu kulübede ölü bulundu. Er Timur’un silahını çenesine dayayıp ateşlediği iddia edildi.

MP-5’le başının arkasından nasıl ateş etti?

Askerde “psikolojik problemleri var” denilerek silah verilmeyen ve daha sonra “intihar etti” denilen Er Caner Bahar’ın ölümünün üzerinden 18 ay geçti. Ancak soruşturma hala tamamlanmadı. Aile intihara inanmıyor. Raporlar, cinayete işaret ediyor. Bahar’ın MP-5 ile mermi alnından çıkacak şekilde kafasına nasıl ateş ettiği bilinmiyor.

Etkin Haber Ajansı / 28 Ağustos 2010 Cumartesi, 14:54

İSMİNAZ ERGÜN- Kastamonu’ya bağlı Bozkurt İlçe Jandarma Komutanlığı’nda askerliğini yaparken 4 Şubat 2009’da “intihar ettiği” iddia edilen er Caner Bahar’ın ölümünün ardından açılan soruşturma halen tamamlanmadı. “Psikolojik problemleri var” denilerek silah dahi verilmeyen Er Bahar’ın MP-5 silah ile intihar ettiği söyleniyor. Ancak raporlar çelişki ve kuşkularla dolu. Otopsi raporuna göre mermi alnından çıkmış. Olay yerinde, iki ayrı silahtan atılan iki ayrı mermi bulundu. Ellerinde barut izine rastlanmadı. Jandarma komutanı hakkında, “askerlere eziyet ettiği” gerekçesiyle açılmış iki ayrı soruşturma olduğu ortaya çıktı.

KARAKOL KOMUTANI: AÇIĞI ÖDE YOKSA ÖLDÜRÜRÜM

1988 doğumlu er Caner Bahar, 2005 yılında annesini kaybettikten sonra anti depresan ilaçları kullanmaya başladı. 20 Mayıs 2008’de İzmir Bornova Jardarma Er Eğitim Komutanlığı’ndaki acemi birliğindeyken gittiği GATA’da “Ayda bir kıta hastanesi psikiyatri polikliniğinde kontrolü uygundur” raporu verildi. Bu rapora göre, hasta istemese bile komutanı tarafından mutlaka kontrole gönderilmesi gerekiyordu. Usta birliğine Kastamonu Bozkurt İlçe Jandarma Karakolu’na gönderilen Er Bahar, PDR kapsamında olduğu için silah verilmedi.

Bozkurt İlçe Jandarma Komutanı Mehmet Tesbihli, er Bahar’ın kantinde çalışmasını istedi, Bahar ise “Açık bana ödetilir” diyerek bu görevi istemedi. Ancak komutanının ısrarı ile kabul etmek zorunda kaldı. Komutanı Mehmet Tesbihli, daha sonra Er Bahar’ı “açığı öde yoksa seni öldürürüm” diyerek tehdit etti. Ardından Caner Bahar’ın ailesinin gönderdiği harçlıklara el konuldu.

Er Bahar’ın babası Ramazan Bahar, bu olayın ardından komutanının oğluna sürekli baskı, tehdit ve hakaretlerde bulunduğunu belirtiyor. Ramazan Bahar’ın anlatımlarına göre, Caner Bahar, her ay düzenli olarak kontrole gitmesi gerekirken komutan Mehmet Tesbihli buna izin vermedi. Ancak 4 ay sonra, “Kesinlikle şikayetini söylemeyeceksin. Söylersen tedavin devam ederse seni öldürürüm, ölümlerden ölüm beğen, karakola geri dönme” diyerek doktora gönderdi. Baba Bahar, durumu öğrenince Diyarbakır İl Jandarma Komutanlığı’nda çalışan bir tanıdığını aradı, bundan sonra oğlu tedaviye gönderildi.

Caner Bahar, doktordan döndükten sonra da komutanın hakaretlerine maruz kaldı. Tesbihli, karakol bahçesinde, diğer askerlerin önünde, Bahar’a “Ben sana doktorda şikayetlerini söyleme dediğim halde söylemişsin. Erkek adam olsan sana silah verirlerdi. Ben kız olsam seninle evlenmem” dedi.

‘OLAY ANLATILDIĞI GİBİ DEĞİL’

Tüm bu yaşananlardan kısa süre sonra Bahar ailesine acı haber verildi, er Caner Bahar’ın 4 Şubat 2009’da silah deposunda “intihar ettiği” söylendi. Ancak Bahar ailesi intihara inanmıyor. Baba Ramazan Bahar, “Olaydan iki gün önce oğlumla görüştüm ve bana Mart ayında izine geleceğini söyledi” diyor. Ramazan Bahar’ın kuşkuları, oğlunun bir asker arkadaşından gelen telefon ile daha da artıyor. Baba Bahar, arkadaşının “Olay size söylendiği gibi değil, peşini bırakmayın” dediğini anlatıyor.

İKİ AYRI SİLAH KULLANILMIŞ

Ayrıca, olay yeri, otopsi ve diğer raporlar ile tanıkların ifadelerindeki çelişkiler, ailenin şüphesini güçlendiriyor.

Raporlarda, Caner Bahar’ın, 4 Şubat 2009’da saat 06.20’de sağ şakağından MP-5 marka silahla kendini vurarak “intihar” ettiği belirtiliyor. Olay yeri olarak da silah deposu gösteriliyor. Oysa silahlıkta MP-5 marka otomatik silahtan atılan iki ayrı kovan ve bir mermi çekirdeği bulunuyor. “Makineli tabanca, kovan ve mermi çekirdeği tetkiki” raporunda “İki adet 9×19 mm çapında suç konusu kovanın (1+1) olmak üzere çap ve tiplerine uygun iki silahtan atıldıkları” tespit ediliyor. Raporda bir adet kovan ile deforme olmuş mermi çekirdeğinin “35461” seri numaralı silahtan atıldığı, ancak diğer kovanın ise “bilinmeyen” bir silahtan atıldığı ifade ediliyor.

MERMİ ALNINDAN ÇIKTI

Cinayet şüphesini arttıran en güçlü rapor ise Adli Tıp Kurumu tarafından hazırlanan otopsi raporu. Raporda, merminin bitişik atış mesafesinden girdiği belirtiliyor, merminin giriş yeri kulak üstü, çıkış yeri ise alın bölgesi olarak gösteriliyor.

Merminin alnından çıkabilmesi için kişinin kafasının arkasından ya da çapraz bir şekilde ateş etmesi gerekiyor. Ancak Caner Bahar’ın, yaklaşık 70 cm uzunluğunda ve 2,5 kg olan MP-5 silahla, mermi alnından çıkacak şekilde kafasına nasıl ateş ettiği yanıtlanamayan sorulardan birisi. Ayrıca, raporda mermi giriş yerinin “sağ kulak üstü” olduğu belirtiliyor. Cenazeyi gören amca Alattin Bahar ise sadece sol kulakta kurşun yarası gördüğünü söylüyor.

ELDE BARUT İZİNE RASTLANMADI

Er Bahar’ın kendini vurduğu iddia edilen silahta parmak izi tespiti de yapılamıyor. “Atış artığı analizi” ise başka bir çelişkiyi ortaya çıkarıyor. Analizde, Bahar’ın ellerinde “barut izi” olarak bilinen Sb (Antimon) elementinin tespit edilemediği belirtiliyor. Uzmanlar, elde biriken atış artıklarının miktarına göre, intihar olup olmadığını tespit edebiliyor.

Diğer yandan, soruşturma dosyasında, kullanılan silahın Bahar’a ait olduğu belirtiliyor. Oysa, Bahar’a psikolojik sorunları nedeniyle silah verilmiyordu.

KOMUTAN ASKERLERE IZDIRAP ÇEKTİRİYORDU

Baba Ramazan Bahar’ın, oğlunun ölümünden sorumlu tuttuğu Bozkurt İlçe Jandarma Karakolu Komutanı Mehmet Tesbihli’nin askerlere davranışları konusunda sicili temiz değil. Kastamonu Jandarma Alay Komutanlığı tarafından 2008 yılının Ekim ve Aralık aylarında karakolda yapılan denetlemelerde Tesbihli’ye iki kez “uyarı” cezası verilmiş.

Er Caner Bahar’ın ölümü nedeniyle hazırlanan soruşturma dosyasına giren “Gizli” ibareli disiplin soruşturmasında, Karakol Komutanı Mehmet Tesbihli’nin “askerlere çok kötü davrandığı” ve “personele ızdırap çektirdiği”, “erbaş ve erlerin tamamına korku ve panik yaşattığı, bu nedenle bir kısmının kendine zarar vermeyi düşündüğü”, “korku ve huzursuzluğa neden olduğu” için “uyarı” cezası aldığı belirtiliyor.

Keza, baba Bahar, oğlunun ölümünden 6 gün önce kendisini telefonla aradığını ve “Baba, komutan bana sürekli baskı yapıyor, hakaretlerde bulunuyor. Beni iyice bunalttı” dediğini aktarıyor. Ramazan Bahar, Komutan Mehmet Tesbihli’nin, birkaç kez tabancasını çekerek oğlu Caner’i öldürmekle tehdit ettiğine dair tanık askerlerin ifadeleri olduğunu belirtiyor.

Baba Ramazan Bahar, oğlunun intihar etmediğinden emin olduğunu söylüyor. Bahar, yargılama sürecinin başlamasıyla otopsi yapılması talebinde bulunacağını, bu nedenle oğlunun mezarını yaptırmadığını ifade ediyor.

AV. PETEK: ASKERİ YARGI BAĞIMSIZ VE TARAFSIZ DEĞİL

Ailenin avukatı Reşat Petek, Caner Bahar’ın ölümünün üzerinden 18 ay geçmesine rağmen, soruşturmanın tamamlanamadığına dikkat çekiyor. Petek, yargılamanın başlamamasını adil yargının makul sürede işlemediğinin açık bir göstergesi olduğunu belirtiyor. Avukat Petek, “Bu davaya hangi açıdan bakarsanız bakın büyük bir skandal ve faciadır” diyor.

Askeri yargının bağımsız ve tarafsız olmadığını kaydeden avukat Petek, şikayetçi olunmasa bile olayın soruşturulup 6 ay içerisinde davanın açılması gerektiğini söylüyor.

Av. Reşat Petek, hakkında şikayette bulundukları Karakol Komutanı Mehmet Tesbihli’nin, askerlere kötü muamele yapması nedeniye iki kez uyarı cezası aldığını hatırlatıyor, “Diyelim ki ilkinde ihtar ediyor, ikincisi nedir? Bu askeri hiyerarşi içinde hakkında işlem yapılmadığının çok açık bir belgesi. ‘Neden gereğini yapmadınız’ sorusunun cevabı yok” diyor.

Uzun yıllar Cumhuriyet Savcılığı yapan Av. Petek, raporlardaki ölüm saati ve yerinin çok çelişkili olduğuna dikkat çekiyor. Petek, “Psikolojik rahatsızlığı olduğu için silah zimmetlenmeyen birisi, askeri birlikte nasıl olurda silah deposuna giriyor ve MP-5 makinalı tabancayı alabiliyor?” diye soruyor.

DELİLLER ÇOK GÜÇLÜ

Av. Petek şöyle devam ediyor: “Şu ana kadar intihar olayını destekleyen bir birim yok. Ama tam aksine şüpheli komutan Mehmet Tesbihli’nin çelişkili beyanları var. Tesbihli, Caner’le en hassas konularda alay ediyor, hakaretlerde bulunuyor, intiharı sonradan görmüş gibi savunmalar veriyor, can çekişen bir hasta yerde dururken O’nu hastaneye götürmek yerine üzerini değiştirmek için eve gidiyor.”

Avukat Petek, olayın intihar olmadığı, en azından burada “ağır ihmalli kasıt altında ölüme neden olma” suçu oluştuğu kanaatinde olduklarını söylüyor, kuvvetli deliller olduğunu belirtiyor. Petek, “Bizim sabrımız taştı, müvekkilimizin sabrı taştı. Adalet bekliyoruz bir türlü gerçekleşmedi” diyor.

Volkan Kamalak Otopsi Raporu

Volkan Kamalak otopsi raporu

Volkan Kamalak Dava Dosyası

Volkan Kamalak dava dosyası

Murat Polat dava dosyası

murat polat dava dosyası

Asker ailesi açıklamaya inanmadı

İSTANBUL (23.08.2010)- Hakkari Çukurca’da, 20 Temmuz’daki çatışmada altı askerle birlikte hayatını kaybeden Bursalı piyade onbaşı Hakan Yutkun’un ailesi, Heronlar tarafından kaydedilen baskın görüntüleri ile ilgili Genelkurmay’ın yapmış olduğu açıklamayı yetersiz buldu.

Asker ailesi, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından dün yapılan açıklamanın kendilerini tatmin etmediğini söyledi. Genelkurmay, Hantepe saldırısındaki ihmallerle ilgili tam bir ay sonra yaptığı açıklamada iddiaları yalanlamıştı.

Hakan Yutkun’un babası Zafer Yutkun, Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılan açıklamanın kendilerini tatmin etmediğini ve inandırıcı gelmediğini söyledi. “Bu açıklama 20 gün önce de yapılabilirdi ve o zaman daha inandırıcı olurdu. Tabi bu açıklama bize daha çok yalanlama gibi geldi. Yapılan açıklamada, çatışma bölgesine yardım gittiğini ancak toz bulutu sebebiyle helikopterler iniş yapamadan geri dönmüş deniliyor. Fakat bir kaç saat sonra aynı helikopterler bölgeye gidiyor. Burada bulunan toz sis ve toz bulutları ne çabuk kalktı, bunu anlamak mümkün değil. Neden çatışma esnasında heronlar olay yerine gitmedi. Biz bu soruların cevabını bekliyoruz” dedi.

Er Kamalak’ın dosyası gizleniyor

İSTANBUL (14.08.2010)- Atış eğitiminde intihar ettiği ileri sürülen 2,5 aylık asker Volkan Kamalak için hazırlanan dava dosyasının tamamı Askeri Savcılık tarafından ailenin avukatına verilmiyor. Asker babası, “Neden gizliyorlar” diye soruyor.

Ağrı’nın Eleşkirt ilçesi 12. Mekanize Piyade Tugayı’nda 4 Eylül 2009’da herkesin gözü önünde intihar ettiği ileri sürülen er Volkan Kamalak’ın ölümü üzerindeki sis perdesi aralanmadı. Askeri Savcılık, duruşmasız “kovuşturmaya yer olmadığına” hükmetti. Ancak aile avukatının istediği dava dosyasının tamamının “gizlilik” gerekçesiyle verilmemesi şüpheleri büyütüyor.

Dosya kapatıldı

Ağrı 12. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı Askeri Savcılığı tarafından er Volkan Kamalak’ın ölümüyle ilgili yürütülen soruşturma, duruşmasız “kovuşturmaya yer olmadığı” iddiasıyla kapatıldı. Hakim Teğmen Askeri Savcı Yardımcısı Emrah Kırat’ın “Kovuşturmaya yer olmadığı kararı” şöyle:

“04.09.2009 tarihinde yapılan atış eğitiminde müteveffanın aniden atış alanından aşağıya doğru bir kaç metre indiği, ardından kendisine zimmetli G-3 piyade tüfeğini çene altına dayayarak tetiğe bir el bastığı ve ateşli silah yaralanmasına sonucu hayatını kaybettiği, müteveffanın intihar eyleminde birliğinde görevli herhangi bir kimsenin etkisi, iknası ve yardımı ve kusuru bulunmadığı, ayrıca müteveffanı intihara teşvik eden veya intihar fikrini kuvvetlendiren bir kimsenin bulunmadığı, müteveffanın birliğinde herhangi bir kötü olay muameleye maruz kalmadığı, müteveffanın kendisinin intihar etmeye karar vererek, kendi eylemi ile hayatına son verdiği…”

Ailenin ifadeleri değiştirildi

Askeri Savcı Kırat, kararında anne Meliha Kamalak ve baba Hayri Kamalak’ın ifadelerini değiştirerek yer verdi. Aile, ifadesinde, “Herhangi bir sorunu olduğuna dair birşey söylememişti. Ağrı’ya usta birliğine katılalı 17 gün olmuştu. Bize ölümden hiç bahsetmemişti” dedi. Ancak bu ifade başka türlü yer aldı. Baba Hayri Kamalak anlatıyor: “Bizim söylediklerimizin tersini söylemişiz gibi ifade etmişler. Yani bu dosyada vermiş olduğumuz ifadede de bellidir. Biz anne baba olarak vermiş olduğumuz ifadeler, yazılı ifadeler dosyada mevcut olup onu sayın savcı, hakim yardımcısı kendi anlayışına kendine göre yorum getirerek tam bizim söylediklerimizin zıddını savunarak belge haline getirmiştir. Biz çocuğumuzun psikolojisinin bozulmadığı, söylerken sanki biz Ağrı’ya gittikten sonra çocuğumuzun psikolojisi bozulmuş, olay intihar edebilir düşüncesi doğmuş demişiz.”

Neden gizliyorlar?

Baba Hayri Kamalak, Ağrı’da soruşturmayı takip eden avukatları Savaş Kılıç’ın Askeri Savcılık’tan dava dosyasının istediğini, ancak “gizlilik” gerekçesiyle dosyanın sadece 4’te 1’inin verildiği açıkladı.

Kamalak, “Neden gizliyorlar” diye soruyor ve ekliyor: “Gizlilik nedeniyle avukata dosyanın sadece 4’te 1’inin vermişler. Dosyanın tamamını vermiyorlar. Avukatımızın defalarca istemesine rağmen vermiyorlar. Gizlilik derecesinin olduğunu söylüyorlar. Ölüm nedeni belli olan, ölümün adı konmuş, intihar denen takipsizlik kararı verilmiş bir dosyanın neresi gizlisi kalmıştır. Bunun gizlenecek neyi var artık. Neden gizleniyor. Eğer bu gizleniyorsa bu gizlemenin sebepleri nedir? Bu dosyanın içerisinde kendileri için sakıncalı şaibeli düşünceler vardır.”

Dosya AİHM’de

Baba Kamalak dosyanın tamamını almakta kararlı olduklarını kaydetti, “Dosyanın tamamını alınması için gerekirse sivil mahkemeye başvurup bunu gündeme getireceğiz. AİHM’ne zaten başvurmuşuz. Yurt içinde hukukun bitmesini bekliyoruz. Çocuğumuzun üstüne atılan o kara lekenin o kalkmasını istiyoruz” dedi.

Bir tek çocuğum mu suçlu?

Baba Kamalak’ın son sözleri ise şöyle: “Hadi çocuğumuz suçluydu. Yüzde 100 suçluydu. Yani oradaki yetkililerin komutanların 1 milyonda 1 dahi olsa hiç mi eksiği, kusuru yoktu? Ben çocuğumu dinlenmeye, tatil köyüne gönderdim de çocuğun canı sıkıldı, kafasına mı sıktı. Veyahutta Adli Tıp raporun kanında 130 promil alkol var diyor. Ben Ağrı’da sabah yiyecek ekmek bulamazken benim çocuğum sanki pavyona bara mı gitmişti de bu rakıyı nereden satın aldı? Aksi taktirde şu da aklıma geliyor; çocuğuma zorla içirilip katledilmiştir.” (Murat Selenoğlu/ETHA)

İbrahimlerini askere göndermeyecekler


İSTANBUL (13.08.2010)- “Ben bu ülkeye, bu topraklara ikinci bir bedel ödemeyi düşünmüyorum. İbrahim’i askere göndermeyeceğim.” “Bu zihniyete ne verecek evladım vardı, ne de ödeyecek diyetim. İbrahim’i askere göndermeyeceğim.” Bu sözler oğullarını kışlalarda şüpheli şekilde yitiren Yıldız ve Kamalak ailelerine ait.

Çocuklarını kışlalarda şüpheli şekilde yitiren asker aileleri bir araya geldi, İHD İstanbul Şubesi’nde basın toplantısı düzenledi. Basın toplantısına kışlada hayatını kaybeden ve hastane raporuyla arkadan vurulduğu ortaya çıkan Serhat Yıldız’ın babası Ali Rıza Yıldız ile Ağrı’nın Eleşkirt ilçesinde geçen yıl 4 Eylül’de 2,5 aylık askerken hayatını kaybeden Volkan Kamalak’ın babası Hayri Kamalak katıldı.

Ali Rıza Yıldız, benzer şekilde çok sayıda ailenin aynı şeyleri yaşadığını kaydetti, “Geçmişte yaşanmış olaylardan yola çıkarak bugün bir şeyler yapabilir miyiz, birlikte bir yol yürüyebilir miyiz çalışması ve arayışı içerisindeyiz” dedi.

Dur demenin zamanı gelmişti

Baba Yıldız, bu sorun konuşur hale getirmedikçe, aileleri kurumsallaşmaya gitmediği sürece ölümlerin devam edeceği uyarısında bulundu, “İnsanları düşünceleri ve bakış açıları ne olursa olsun biz bu ülkede bizi bir araya getiren ortak yaşamış olduğumuz bir kader. Aslında ben bunu kader olarak görmüyorum, bize biçilen bir misyon. Biz ‘vatan sağolsun’ söylemine kullandıkça bizim dışımızda çok azınlık bir kesimde bu ülkede, bu vatanda rahat yaşamasını sağlıyor. Kimin sayesinde? İşte bizlerin sayesinde. Biz çocuklarımızı askere göndermeseydik; araştırıyorum para ve hapis cezası… Askeri yetkililer bizden bu hesabı sorarken, ama biz çocuklarımızı gönderdiğimiz zaman biz kimden neyi talep edeceğimizi bilmemiz lazım. Eğer onlar bizden talep ediyorlarsa bizde onlardan talep edeceğiz. Yaşam hakkı var burada. Bir insanını yaşam hakkı var. ‘Peygamber ocağı’ olarak tanımladıkları o yerde ‘ne olursa olsun en iyisini onlar bilir’ mantığını kırmadığımız sürece hiçte öyle olmadığını ortaya koymadığımız sürece çok gençlerimiz ölecek. Biz bunu konuşur hale getirmek, ailelerin bir araya gelmesini sağlamak için bir araya geldi. Ve buna dur demenin zamanı gelmişti” dedi.

İkinci bir bedel ödemeyeceğim

Yıldız, oğlu 15 yaşındaki İbrahim’i askere göndermeyeceğini açıkladı. Şöyle dedi: “Bu ülkede nelerin olduğunun bariz bir şeklide farkındayım. Bu kirli sürece dur demek için ne gerekiyorsa yapmaya hazırım. Tek başıma da kalsam bu süreci işleteceğim. Serhat’ı mezardan çıkarma pahasına bunu yapacağım. İbrahim’i askere göndermeyeceğim. Ben bu ülkeye, bu topraklara ikinci bir bedel ödemeyi düşünmüyorum. Haksız yere ödenmiş bir bedelin hesabını bana vermedikleri sürece haksızca alınmış bir canın hesabının bana vermedikleri sürece benim duruşum değişmeyecektir. İbrahim’i askere göndermeyeceğim.”

Kamalak: Bende de bir İbrahim var

Açıklamaya Adana’dan gelen baba Kamalak, sözlerine, “Ağrı’nın Eleşkirt ilçesinde 2. Mekanize Taburu’nda hayatını kaybetmiş Er Volkan Kamalak’ın yüreği yanmış, acılı babasıyım” diyerek başladı.

Kamalak, Ali Rıza Yıldız gibi kendisinin de İbrahim adında bir oğlu olduğunu söyledi. Şöyle devam etti: “Bende de bir İbrahim var. O kardeşinin acısıyla büyüyor. Ben hangi düşünceyle o çocuğa bu şerefsizliği anlatayım. Savunmasız bir insanı öldürmek veya intihara sevk etmek. Bu dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Bu bir onur savaşıdır. Benim bu düşünceye, bu zihniyete ne verecek evladım vardı, ne de ödeyecek diyetim. Zaten yasal hakkıdır. Verdiğim evlattan dolayı kendi kendimi suçluyorum, yargılıyorum. İbrahim’e mecbur olmadığım sürece kesinlikle askere göndermeyeceğim.”

Bu işin peşini bırakmayacağım

Acılı baba, Volkan’ın ölümünde dolayı şüpheleri olduğunu, bu şüphelerin hazırlanan belgelerle daha arttığını kaydetti. Hazırlanan otopsi raporlarının çelişkili olduğunu kaydeden Baba Kamalak, “Savcı beyin gerekçelerini okudum. Böyle bir hukukta yoksun dedim. Kurumlarına, kadrolarına başkalarının yaşam hakkını tanımayacak şekilde taraflı karar verildiğini gördüm” dedi.

Baba Kamalak, bu işin peşini bırakmayacağını kaydetti, şöyle devam etti: “Bizler bunları yaşamış aileler olarak, bu işin sonuna kadar peşinde olacağız. Bir daha bu olaylarını yaşanmaması için elimizden gelen gayreti göstereceğiz. Ancak bununla sınırlı kalmayacak. Her yerde gündeme getireceğiz, AİHM’e taşıyacağız. Adaletsizliğin, haksızlığın, gençlerimizi neden öldüğünü öğrenmek istiyoruz. Bu bizim en doğal hakkımız dedi” dedi.

Kurumsallaşmaya adım atıyorlar

Oğullarını kışlada şüpheli şekilde yitiren aileler, bundan sonraki önlerine kurumsallaş hedefi koyduklarını kaydetti. Aynı acıyı yaşamış ailelerin birbirlerini yeni yeni tanıdıklarını kaydeden Yıldız ve Kamalak aileleri, en uygun zamanda böyle bir oluşuma gideceklerini ifade etti. (ETHA)

‘Komutanlar kışladaki ölümü gizledi mi?’

BDP’li Halis, Alevi olduğu ve oruç tutmadığı için bir arkadaşı tarafından vurulduğu belirtilen er Ali Arslan’ı Meclis gündemine taşıdı. Halis, Milli Savunma Bakanı’na komutanların Arslan’ın ölümünü gizlemeye çalıştığı iddialarının doğru olup olmadığını sordu.

Etkin Haber Ajansı / 23 Ağustos 2010 Pazartesi, 14:43

ANKARA- BDP Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis, Hakkari’de askerliğini yapan Ali Arslan’ın oruç tutmadığı gerekçesiyle öldürülmesine ilişkin soru önergesi verdi.

Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün yanıtlanması istemiyle TBMM Başkanlığı’na sunulan soru önergesinde, Halis, Hakkari’de askerliğini yapan Ali Arslan isimli gencin, Alevi olduğu ve Ramazan orucu tutmadığı gerekçesiyle bir başka asker tarafından 15 Ağustos’ta başından vurularak öldürüldüğü iddiasını hatırlattı.

BDP’li Halis, Arslan’ın ailesine, Alevi olduğu için diğer askerler tarafından hor görüldüğünü söylediğinin ortaya çıktığını belirterek, “Arslan’ın öldürülmesinin birlik komutanlarınca saklanıp, basına yansımadan olayın örtbas edilmesinin sağlanmaya çalışıldığı iddia edilmektedir. Cenazenin yetkililer tarafından ailesine gösterilmemesi de bu kuşkuyu güçlendirmektedir” dedi.

BDP Tunceli Milletvekili Halis, Bakan Gönül’e şu soruları yöneltti:

-Ali Arslan’ın oruç tutmadığı gerekçesiyle bir başka asker tarafından öldürüldüğü iddiası doğru mudur?

-Olayla ilgili olarak yürütülen soruşturma hangi aşamadadır?

-Olayın birlik komutanlarınca gizlenmeye çalışıldığı iddiaları doğru mudur?

-Bu iddialarla ilgili olarak askeri birliğin sorumluları hakkında işlem yapılacak mıdır?

-Kışlalardaki kuşkulu ölümleri önlemeye yönelik ne tür tedbirler alınması düşünülmektedir?

Haydar Elikol

Ölüm Tarihi: 4 Ağustos 2004

Haydar Erkol,  TDKP/GKB davası nedeniyle aldığı cezalar nedeniyle çeşitli cezaevlerinde 9 yıl kaldıktan sonra, Af Yasası ile gelen ceza indiriminden yararlanarak 22 Temmuz 2003 tarihinde tahliye edilmişti. Cezaevinden askere alınan Erkol, acemiliğinin ardından Mardin 70`inci Mekanize Piyade Tugayı Destek Kıtaları Kışla Hizmet Birliğine gönderilmişti. 2004 Mart`ında izne geldiğinde oldukça moralli olan Erkol`un 4 Ağustos`ta ölüm haberi gelmişti. Kardeşi Hakan Erkol, tesadüfen ağabeyinin GATA’ya sevk edildiğini öğrenmesi üzerine GATA`yı aramış, `Çağırdık gelmiyor` dendiği için görüşememişti. Hakan Erkol, 30 Temmuz akşamı abisini görmek üzere GATA`ya gelmiş, Erkol`un önceki gün Mamak Askeri Cezaevine sevk edildiğini öğrenmişti. Hakan Erkol doktordan `Kardeşiniz bir şey yemiyor, içmiyordu. Şuurunu kaybetti, biz de müdahale ettik. Durumu düzeldi. Cezası olduğu için sevk ettik` bilgisini almıştı. Erkol`un eniştesi İsmail Polat, 4 Ağustos sabahı Mamak Askeri Cezaevinden konuştuğu albaydan, Erkol`un durumu için yine `iyi olduğunu`, `serumla tedavi edildiğini, seruma hayır demediğini, yardımla ihtiyaçlarını karşılayabildiğini`, `iki gün sonra Diyarbakır’a gönderileceğini` öğrenmişti. Bu konuşmadan bir kaç saat sonra Erkol yaşamını yitirmişti.

Ölümü beklendi

9 yıl kaldığı cezaevinden tahliye olur olmaz askere alınan ve ilk 9 ayını sorunsuz geçirdiği askerden 4 Ağustos 2004`te ölüm haberi gelen Haydar Erkol`un annesi tarafından açılan tazminat davasında Milli Savunma Bakanlığı savunma verdi.

Ölümü beklendi Özgül Yıldızer Cezaevinden tahliye olur olmaz askere götürülen ve askerde hayatını kaybeden Haydar Elkol’un annesi Hediye Erkol`un Milli Savunma Bakanlığı (MSB) aleyhine açtığı tazminat davasında, bakanlık savunma verdi. MSB`nin gönderdiği doktor raporları, Erkol`un ölüm nedenini bile savunma dilekçesinden öğrenen Erkol ailesinin, Erkol`un ölümünde `ihmal ve kasıt olduğu` şüphesini güçlendiriyor. Haydar Erkol,  TDKP/GKB davası nedeniyle aldığı cezalar nedeniyle çeşitli cezaevlerinde 9 yıl kaldıktan sonra, Af Yasası ile gelen ceza indiriminden yararlanarak 22 Temmuz 2003 tarihinde tahliye edilmişti. Cezaevinden askere alınan Erkol, acemiliğinin ardından Mardin 70`inci Mekanize Piyade Tugayı Destek Kıtaları Kışla Hizmet Birliğine gönderilmişti. 2004 Mart`ında izne geldiğinde oldukça moralli olan Erkol`un 4 Ağustos`ta ölüm haberi gelmişti. Kardeşi Hakan Erkol, tesadüfen ağabeyinin GATA’ya sevk edildiğini öğrenmesi üzerine GATA`yı aramış, `Çağırdık gelmiyor` dendiği için görüşememişti. Hakan Erkol, 30 Temmuz akşamı abisini görmek üzere GATA`ya gelmiş, Erkol`un önceki gün Mamak Askeri Cezaevine sevk edildiğini öğrenmişti. Hakan Erkol doktordan `Kardeşiniz bir şey yemiyor, içmiyordu. Şuurunu kaybetti, biz de müdahale ettik. Durumu düzeldi. Cezası olduğu için sevk ettik` bilgisini almıştı. Erkol`un eniştesi İsmail Polat, 4 Ağustos sabahı Mamak Askeri Cezaevinden konuştuğu albaydan, Erkol`un durumu için yine `iyi olduğunu`, `serumla tedavi edildiğini, seruma hayır demediğini, yardımla ihtiyaçlarını karşılayabildiğini`, `iki gün sonra Diyarbakır’a gönderileceğini` öğrenmişti. Bu konuşmadan bir kaç saat sonra Erkol yaşamını yitirmişti. Tazminat davası Oğlunun ölüm nedenini öğrenmek içi Genel Kurmay Başkanlığına 1 Ekim 2004`te başvuran ancak başvurunun MSB`de işleme konulduğu bildirilmesine karşın bir yanıt alamadığı için maddi ve manevi tazminat davası açan anne Hediye Erkol, dava dilekçesinde, `2004 yılının Mart ayında gayet sağlıklı bir şekilde izinden görevine dönen Haydar Erkol`un Ağustos ayında hayatını kaybetmesi son derece kuşku uyandırıcıdır. Haydar Erkol, Mamak Askeri Cezaevi`nden GATA`ya getirilişinden bir kaç saat sonra hayatını kaybetmiştir. Hastaneye getirildikten bir kaç saat sonra yaşamını yitirecek derecede ağır hasta olan bir kişinin cezaevinde ne işi olduğu anlaşılamamaktadır` demişti. MSB ise gönderdiği savunma dilekçesinde, Erkol`un 20 Haziran 2004`te bütün hal ve hareketlerinin değiştiğini, mevcut düzen aleyhine konuşmalara ve siyasi sloganlar atmaya başladığını, 21 Haziran`da Tugay Disiplin Tutuk ve Cezaevi`nde sloganlar atarak siyasi eylem başlattığını bildirdi. Erkol`un 24 Haziran`da Türk Silahlı Kuvvetleri`ni alenen tahkir ve tezyiften sevk edildiği 7`nci Kolordu. Askeri Mahkemesi`nde tutuklanarak 7`nci Kolordu Askeri Cezaevine gönderildiğini bildiren MSB, 19 Temmuz`da rahatsızlığından dolayı GATA Psikiyatri ve Ruh Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanlığı`na sevk edildiğini, açlık grevinde bulunduğunu beyan ederek beslenmeyi ve her türlü muayeneyi reddettiğini belirtti. Erkol`un Ankara`da bulunduğu süre içinde Kara Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Cezaevi`nde kaldığı, rahatsızlandığı zamanlarda GATA Acil Polikliniği`ne sevk edildiği ifade edilen dilekçede, `Bakanlığımızın seçimiyle değil askerliği bir ödev olarak yapan kişilerin yapabilecekleri disiplinsiz ve tedbirsiz hareketlerin daha önceden görülerek önleyici tedbirlerin alınmasının beklenmesi idarenin imkanlarını gözden uzak tutan aşırı bir istek olacaktır` denildi. Doktor raporları durumu anlatıyor GATA tarafından düzenlenen raporlarda, 19 Temmuz`da GATA`ya getirilen Erkol`un tedaviyi reddettiği için cezaevine gönderilmek üzere taburcu edildiği, durumu kötüleştikçe hastaneye getirildiği, şuurunu kaybettiği sıralarda müdahale edildiği belirtiliyor. Op. Dr. Mehmet Topuzlar`ın düzenlediği rapora göre, Erkol`un, 29 Temmuz saat 15 sularında şuuru kapandı, damar yolu açıldı. 30 Temmuz`da tedaviyi reddettiği için 16.00`da taburcu edildi. 1 Ağustos`ta yeniden hastaneye yatırılan Erkol, Dr. Miraç Pektaş`ın hekim gözlem formuna göre, 1 Ağustos`ta damar yolunun açılmasına ve serumların takılmasına itiraz etmedi. Uyandığında damar yolunu ve serumları çekti. Tedavi istemediğini söyledi. Bu rapor, Erkol`un 2 Ağustos`ta genel durumunun kötü, şuurunun açık olduğunu ama yine de taburcu edildiğini ifade ediyor. Dr. Alper Evrensel tarafından düzenlenen günlük gözlem ve tedavi planına göre, Erkol, 26 Temmuz`dan itibaren gün geçtikçe kötüleşti. Durumu olağanüstü Klinik Konseyi`nde görüşülen Erkol için genel durumunun iyi olmadığı, şuuru kapandığı sıralarda müdahale edilmesi durumunda sakat olarak da olsa kurtarılacağı değerlendirmesi yapıldı. Durumu oldukça ciddi olan Erkol, yalnızca `Tutuklu açlık grevindedir. Yemeğini yemesi konusunda ısrar edilmeli, yemeklerin dağıtımından sonra 1 saat kadar koğuşta bekletilmelidir` uyarısı ile cezaevine gönderildi. `Ölüm nedeni saklandı` Hediye Erkol`un avukatı aracılığıyla gönderdiği savunmaya cevap dilekçesinde ise Erkol, daha önce siyasi nedenlerle cezaevinde kaldığı için `siyasi sloganlar attığı ve mevcut düzen aleyhine konuşmalar yaptığı`nın kolaylıkla iddia edildiği dile getirildi. Erkol`un askerliğinin uzayacağını bildiği ve hayatına bir an önce düzen vermeyi düşündüğü vurgulanan dilekçede, iddia edilen eylemlere girişmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu, bu yöndeki tanık tutanaklarının da yönlendirme ile bu iddialara dayanak olması için alındığının açıkça görüldüğü belirtildi. Erkol`un ölümü konusunda ailesine bilgi verilmediği hatırlatılan dilekçede, savunmada belirtilen iddiaları Erkol ailesinin ilk kez duyduğu ifade edilerek, `Ölüm nedeninin saklanmasının idarenin ciddi kusurundan kaynaklandığını düşünmekteyiz` denildi. 9 ay gayet sorunsuz bir askerlik geçiren Erkol`daki ani değişikliğin tıbbi açıdan hiç değerlendirilmediği ve cezai yaptırımlara başvurulduğuna dikkat çekilen dilekçede, Erkol`un cezaevine sevk edilmesi nedeniyle tedavisinin geciktirildiği ve hastalığının ilerlemesine yol açıldığı kaydedildi. 1 aylık gecikme MSB`nin gönderdiği savunma dilekçesinde Erkol`un birliğinin 28 Haziran`da Erkol`un mahkemeye sevk edildiğini, tutuklandığını ve tutukluluk halinin yakınlarına bildirilmesi için Karakoçan Askerlik Şubesi`ne yazı yazdığı iddia ediliyor. Ancak Erkol ailesi, gazetemize yaptıkları açıklamalarda, Erkol`un birliğinde olmadığını kardeşi Hakan Erkol`un 28 Temmuz`da ağabeyinin birliğini aramasından sonra öğrendiklerini belirtmişlerdi. Hakan Erkol, ağabeyinin nöbet arkadaşından önce `Burada olmaması lazım`, sonra `Tam bilmiyorum ama galiba Diyarbakır`a askeri cezaevine göndermişler`, sonra da `Bugün abinin Ankara`ya, GATA`ya sevk edileceğine dair bir emrin gelmiş olması lazım` yanıtını almıştı.

Şehit çocukları için adalet arıyorlar

12 Ağustos 2010 / 21:00
Dağlıca, Aktütün, Gediktepe ve son olarak Hantepe’de evlatlarını şehit veren aileler, gündeme gelen skandal iddiaları yargıya taşıyor.

Genelkurmay’ın suskunluğuna anlam veremeyen aileler, Hukukçular Derneği’nin girişimiyle 18 Ağustos’ta bir araya gelecek. Atılan adımın kendilerini umutlandırdığını belirten aileler, Genelkurmay hakkında suç duyurusunda bulunacak. Dernek Başkanı Cahit Özkan ise sonuç alınabilmesi için sivil yargı ve Meclis’i göreve çağırıyor.

Terör örgütünün Dağlıca, Aktütün, Gediktepe ve Hantepe’ye düzenlediği hain saldırılarda 45 asker şehit oldu. Son olarak Hantepe’de Heron görüntülerine rağmen hiçbir müdahalede bulunulmadığı iddiaları gündeme bomba gibi düştü. Ancak 6 askerin can verdiği baskına ilişkin medyaya yansıyan görüntülerin üzerinden 11 gün geçmesine rağmen Genelkurmay’dan tek kelime açıklama yapılmadı. Şehit ailelerinin ‘Tatmin edici açıklama bekliyoruz’ feryatlarına TSK’nın cevap vermemesi Hukukçular Derneği’ni harekete geçirdi. Şehit ailelerinin haklarını aramak için çalışma başlatan dernek, konuyu yargıya taşıyor. 18 Ağustos’ta şehit ailelerini bir araya getirecek olan dernek, ortak basın açıklaması yapmayı planlıyor. Hukukçular Derneği Başkanı Avukat Cahit Özkan, tek başlarına verdikleri hukuk mücadelelerinden sonuç alamayan şehit ailelerinin, derneğin girişimiyle neticeye ulaşabileceğini düşünüyor. Özkan, “Bu olayların araştırılmasında yargı birliği şart. Askerî yargı bu konuda yetersiz kalıyor. Sivil yargının ve Meclis’in olayların araştırılması için harekete geçmesi gerekli.” diyor.

Sivil toplumun bu girişimi, şehit ailelerini de umutlandırdı. Hantepe şehidi Uzman Çavuş Ayhan Say’ın babası Hasan Say, hukukçuların attığı adımın evladının huzur içerisinde yatmasına yardım edeceğine inanıyor. Say, aynı davranışı Genelkurmay Başkanı’ndan da bekliyor. Yıllardır ihmal iddialarının tedirginliğiyle yaşadıklarını dile getiren Dağlıca şehidi Uzman Çavuş Selçuk Gürdal’ın kardeşi Celalettin Gürdal ise üç yıldır verdiği hukuk mücadelesinin çevre baskısı ve yetkililerin ilgisizliği sebebiyle sonuçsuz kaldığını vurguluyor. Hukukçular Derneği’nin desteğiyle bir sonuç alacaklarına inanıyor.

Son yıllarda yaşanan bazı terör olayları kamuoyunda sıkça tartışıldı. 2007’de 12 askerin şehit olduğu Dağlıca baskını, 2008’de 15 şehit verdiğimiz Aktütün baskını, haziran ayında 11 askerin şehit edildiği Gediktepe baskını ve en son 6 askerin şehit olduğu Hantepe baskınları, ihmal iddialarıyla gündeme geldi. İstanbul merkezli Hukukçular Derneği, şehit ailelerinin haklarını aramak için çalışma başlattı. Dernek temasa geçtiği aileleri 18 Ağustos’ta İstanbul’da bir araya getirecek. Hukuki olarak neler yapılabileceği konuşulacak. Dernek Başkanı Cahit Özkan bugüne kadar ihmallerle ilgili şehit ailelerinin askerî yargıda bir sonuç alamadığını söyleyerek, “Çözümün adresi Meclis ve sivil yargı. 40’ın üzerinde şehit ailesiyle bir araya gelerek sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunacağız. TBMM’de olayların araştırılması için komisyon kurulmasını talep edeceğiz.” dedi.

Derneğin girişimi şehit ailelerini de umutlandırdı. Hantepe şehidi Ayhan Say’ın babası Hasan Say hukukçuların girişiminin evladının huzur içerisinde yatmasına vesile olacağına inandığını belirtti. Dağlıca şehidi Selçuk Gürdal’ın kardeşi Celalettin Gürdal üç yıldır hukuk mücadelesi verdiğini söyleyerek, “Girişimlerim hep sonuçsuz kaldı. Derneğin desteğiyle bir sonuç alacağımıza inanıyorum.” diye konuştu. Aktütün şehidi Çağlar Mengü’nün babası Azimet Mengü ise ihmal iddialarının soruşturulmamasının her zaman içinde ukde olarak kaldığını söyledi. Gediktepe şehidi Sebahattin Derin’in babası Yaşar Derin de derneğin girişiminin şehit ailelerinin yalnız olmadığını gösterdiğini vurguladı.

Şehit Cihan Çalışır’ın annesi: Oğlum uzman çavuş olacaktı, neden intihar etsin?

Şırnak’ta askerlik yapan Samsunlu er Cihan Alışır, önceki gün İstanbul’da sessiz sedasız bir törenle toprağa verildi.

Terhisine 99 gün kala ölüm haberi gelen Cihan Alışır askerliği çok sevmişti. Hatta askerliği meslek edinmek istemiş ve uzman çavuş olmak için başvuruda bulunmuştu. Ölmeseydi bu hafta Diyarbakır’a sağlık muayenesine gidecekti. Göğsünde kurşun yarası bulunan Cihan’ın ailesine intihar ettiği söylendi. Ailesi ise oğullarının öldürüldüğünü iddia ediyor. Anne Nazmiye Alışır, “Ölmeden bir gün önce oğlum beni aradı, nöbetçi teğmenle tartıştıklarını söyledi. Oğlum intihar etmedi, onu öldürdüler. Uzman çavuşluk için başvuran biri nasıl askerlik zor diye intihar eder?” diyor. Aile, Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulundu.

Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki “şüpheli ölüm” ve “zayiat”lar giderek büyüyor. Bu tür ölümlerin sayısı PKK ile mücadelede verilen kayıplardan neredeyse daha fazla. 2000’den sonra PKK ile mücadelede verilen şehit sayısı 750. 7 Mart 2010’da açıklanan rakamlara göre 2000-2009 yılları arasında sadece Jandarma teşkilatında 401 kişi intihar etti. Bu sayıya Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri’ndeki intihar oranları dahil değil. TSK bünyesinde meydana gelen ölümlerde intiharlar büyük bir yer tutarken söz konusu vakaların çoğuna aileler şüphe ile bakıyor. Bunlardan sonuncusu da Cihan Alışır olayı.

İstanbul’da yaşayan Samsunlu Alışır ailesinin büyük oğlu Cihan, TSK içinde kalarak uzman çavuş olmaya karar vermiş. Bunun için gerekli başvuruları da yapmış. Cihan’ın vefatı ailesi için tam bir yıkım olmuş. Baba Mustafa Alışır, “Oğlumun intihar etmek için bir nedeni yoktu. Zaten bize oğlumun cesedini teslim eden askerî yetkililer de intihar nedeni ile ilgili bir şey söyleyemediler.” diyor. Anne Nazmiye Alışır ilaçlarla ayakta duruyor. Acılı anne, oğlunun ölmeden bir gün önce kendisini aradığını söyleyerek şunları anlatıyor: “Oğlum operasyondan yeni dönmüştü. Tim komutanı onlara ‘yarın istirahatlisiniz’ demiş. Nöbetçi teğmen ise daha sonra gelip bunlara ‘istirahat yok, yarın eğitim yapacaksınız’ demiş. Oğlum da ‘komutanım haksızlık olmuyor mu?’ demiş. Bunun üzerine tartışmışlar. Sonra oğlumu bölük komutanına götürüp tutanak tutturmak istemiş.” Cihan Alışır ertesi gün öğle saatlerinde yatakhanede göğsünden vurulmuş bulundu. Hastaneye kaldırılırken de yolda kan kaybından öldü.

Askerî yetkililer Cihan’ın ölümünü ailesine intihar olarak bildirdi. Aile ise bu iddiaya inanmıyor. Baba Mustafa Alışır, Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı’na şikayet dilekçesi verdi. Dilekçede oğlunun intihar edecek psikolojik bir durumu olmadığını savunan baba şunları kaydetti: “Oğlum askerlik görevini severek yapmaktadır. Askerî savcılık bize hiçbir bilgi vermedi. Otopsi raporu tarafımıza verilmedi. Yüzünde, darp ve cebir izleri ile dikiş mevcuttu. Bu durum oğlumun öldürülmeden önce dövüldüğünü göstermektedir. Oğlumun ölümü kesinlikle intihar değildir. Kimin öldürdüğünün tespit edilerek suçluların cezalandırılmasını, olayın aydınlığa kavuşturulmasını talep ediyorum.”

Zaman